Abstract
Haber-i vâhidin delil değeri problemi, 2. (8.) yüzyıldan itibaren kelamcılar (:Mutezile), fıkıhçılar ve hadisçiler arasında tartışılan ve hakkında kayda değer bir literatür ortaya çıkan usûlî konuların başında gelmektedir. Şeybânî (ö. 189/805), Şâfiî (ö. 204/820), İsâ b. Ebân (ö. 221/836) ve Buhârî (ö. 256/870) gibi sünnî ekolün tanınmış fıkıh ve hadis alimlerinin haber-i vâhid lehine ortaya koydukları çalışmalar bu noktada oldukça etkili olmuştur. Bu etkinin bir sonucu olarak başlangıçta haber-i vâhidi toptancı bir yaklaşımla reddeden Mutezili isimler, yerini zamanla Ebû Ali el-Cübbâî (ö. 303/916) gibi başka bir delille desteklenmesi şartıyla kabul eden alimlere bırakmıştır. Cübbâî, muhtemelen Kitâbü’l-ahbâr isimli günümüze ulaşmayan çalışmasında, hem tek kişinin haberi anlamındaki haber-i vâhidin hücciyet delillerini tenkit etmiş hem de çeşitli delillerle kendi kişisel görüşünü temellendirmeye çalışmıştır. Onun bu tenkit ve görüşleri, 4. (10.) yüzyılın önemli Hanefi fakih ve usulcüsü Cessâs (ö. 370/981) tarafından usul ilminin kurucu metinlerinden el Fusûl’de üstü kapalı bir şekilde nakledilmiş ve eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Araştırmamızda Cübbâî’nin, haber-i vâhidin delil değeri, kabul şartları konusundaki eleştiri ve görüşleri ile Cessâs’ın ona verdiği cevaplar ve karşı eleştirileri ele alınmıştır.