Abstract
Adalet konusu hem klasik hem modern dönemde ahlak (tasavvuf) ve siyasetin temel konularından biri olmuştur. Özellikle ahlak (tasavvuf) ve siyaset alanları, adalet kavramı olmadan düşünülemez. Adalet kavramı genellikle siyasetle ilişkilendirilse de tasavvuf geleneğinde de önemli bir yer tutar. Bu noktada tasavvuf-adalet ilişkisi üzerinde çok az bir araştırma yapılması dikkat çekmektedir. Bunun sebebinin genellikle mutasavvıfların siyasetle ilgili çoğu zaman olumsuz görüş belirtmeleri ve siyasilerle ilişkiler konusunda çekimser davranmaları olduğu düşünülebilir. Tasavvufun adaletle ilişkisi üzerine daha fazla araştırma yapılması ve bu konunun derinlemesine incelenmesi önemlidir. Bu sayede, tasavvufun adalet kavramına ve uygulamalarına dair daha kapsamlı bir anlayış geliştirilebilir. Nitekim bu çalışma söz konusu gaye doğrultusunda yapılmıştır. Çalışmada yöntem olarak özellikle tasavvuf ilminin teorisyeni kabul edilen mutasavvıfların adalet hakkındaki görüşleri araştırılmıştır. Bu doğrultuda Hâris b. Esed Muhâsibî (öl. 243/857), Sehl b. Abdullah Tüsterî (öl. 283/896), Muhammed b. İbrahim Kelâbâzî (öl. 380/990), Ebû Tâlib el-Mekkî (öl. 386/996), Ebû Nuaym el-İsfehânî (öl. 430/1038), Abdülkerîm b. Hevâzin Kuşeyrî (öl. 465/1072), Muhammed b. Gazzâlî (öl. 505/1111), Muhyiddîn İbnü’l-Arabî (öl. 638/1240), Mevlânâ Celâledddîn-i Rûmî (öl. 672/1273) gibi önemli mutasavvıfların görüşlerine yer verilmiştir. Sonuç olarak söz konusu mutasavvıfların adalet anlayışında sadece dışsal hukuk sistemlerine odaklanmak yerine, içsel denge merhamet, teslimiyet ve toplumsal adalet gibi derin ve kapsamlı prensiplerin olduğu görülmüştür.