本书是我国南北朝时代一部有名的古籍,此书共分为七卷,为家训类著作。全书的语言平易朴实而又不乏文采,与当时盛行的浮华的骈文既有区别,又较先秦两汉的古文更为随意自然,在南北朝文学史上别具一格。.

本书收集了2002年10月在中国矿业大学举行的“全国政治哲学第二届学术研讨会”的部分论文,全书分为:政治哲学基础理论研究、政治哲学范畴研究、政治哲学史研究、政治哲学与政治学等几部分。.

In his "Lectures on the History of Philosophy," Hegel once commented that the characteristic of Eastern philosophy lies in that it only recognizes as real the singular ding-an-sich . If an individuality, or a singular entity, stands in opposition to the ontological entity that exists in itself and spontaneously acts in itself , then it cannot have any value in itself, and cannot attain any value at all. However, at the same time that the individual entity unites with the ding-an-sich, (...) this individual entity ceases to be an entity, as a subject, and disappears into nonconsciousness. This viewpoint appears to be an understanding of the Chinese cultural traditional mode of thought that was almost universally held by all Western thinkers of the time. A similar point of view seems to be held by the British writer Samuel Taylor Coleridge in an essay that he wrote on the linguistic styles of various genre of literature. In Coleridge's case, however, he was attempting to make a comparison of Eastern and Western political systems. He believed that the characteristic of Eastern polity was that it embodied a tendency toward autocracy, or, in other words, toward unity, whereas the characteristic of Western polity, coming from the source of the Greek political system, conversely embodied a tendency toward diversity and plurality. It is not my belief that all the ways in which Western scholars understood Chinese culture, since the period of the Enlightenment, were accurate and valid. Indeed, many such Western thinkers, owing either to a paucity of information on their part or to their ignorance, or partial ignorance, of the sources of Chinese civilization, have made many incorrect evaluations and judgments about Chinese culture. However, I do believe that this particular view held by Western scholars, that Eastern philosophy emphasized identity and unity while deemphasizing or even ignoring diversity and plurality, is a viewpoint that deserves some attention. This, in my opinion, is indeed a characteristic of China's cultural tradition. The problem that it raises is essentially the question of the relationship between the group and the individual, between commonality and individuality, and, one may even go so far as to say, the relationship between "public" and "private.". (shrink)

Mutation and lateral transfer are two categories of processes generating genetic diversity in prokaryotic genomes. Their relative importance varies between lineages, yet both are complementary rather than independent, separable evolutionary forces. The replication process inevitably merges together their effects on the genome. We develop the concept of “open lineages” to characterize evolutionary lineages that over time accumulate more changes in their genomes by lateral transfer than by mutation. They contrast with “closed lineages,” in which most of the changes are caused (...) by mutation. Open and closed lineages are interspersed along the branches of any tree of prokaryotes. This patchy distribution conflicts with the basic assumptions of traditional phylogenetic approaches. As a result, a tree representation including both open and closed lineages is a misrepresentation. The evolution of all prokaryotic lineages cannot be studied under a single model unless new phylogenetic approaches that are more pluralistic about lineage evolution are designed. (shrink)

A clear account of the principles of fuzzy logic-based design, from a computer/electronics engineering perspective. This pedagogical work incorporates current fuzzy logic techniques, emphasizing hardware/software design for fuzzy systems and fuzzy logic development tools.

“Doğal din” terimi, bazen doğanın kendisinin ilahi olduğu bir panteistik doktrine atıfta bulunur. “Doğal teoloji” terimi ise aksine, başlangıçta gözlemlenen doğal gerçekler temelinde (ve bazen) Tanrı’nın varlığını savunmaya yönelik projeye atıfta bulunur. Bununla birlikte çağdaş felsefede, hem “doğal din” hem de “doğal teoloji” genel olarak, dinî veya teolojik konuları araştırmak için insana, “doğal” olan bilişsel yetilerini – akıl, algı, içgözlem- kullanma projesini ifade eder. Doğal din veya teoloji, mevcut anlayış üzerine, doğayla ilgili ampirik araştırmalarla sınırlı olmamakla birlikte ayrıca panteistik bir (...) sonuçla da bağlantılı değildir. Bununla birlikte o, özel doğal olmayan yetilere (ESP, telepati, mistik deneyim) veya doğaüstü bilgi kaynaklarına (kutsal metinler, vahiy teolojisi, inanç otoriteleri, doğrudan doğaüstü iletişim) hitap etmekten kaçınır. Genel olarak, doğal din veya teoloji (bundan böyle “doğal teoloji” olarak anılacaktır), diğer felsefi ve bilimsel girişimlerle aynı rasyonel inceleme standartlarına uymayı amaçlamaktadır ve aynı değerlendirme ve eleştiri yöntemlerine tabidir. (shrink)

Mitos ve Logos kavramları Antik Yunan uygarlığında söz kavramına karşılık gelen sözcükleri karşılamak için kullanılmıştır. Felsefe tarihinin başlangıcı için yapılan tanımlamalarda ise mitos kavramının yerine logos kavramının tercih edilmesi iki kavram arasında bir farklılığı ortaya koymak için yapılmaktadır. Bu ayrımın nedeni ise mitos’un daha çok dinsel içerikle anılması logos’un ise içerisinde bir tür akılsallık barındırması şeklindeki yorumlarda kendini göstermektedir. Ancak söz konusu ayrımın ilk doğa filozofu/ilk felsefeci olarak nitelendirilen Thales için geçerli olup olmadığı geçmişte olduğu gibi günümüzde de halen tartışılmaktadır. (...) Felsefe tarihi yazımlarında ilk sıraya konan Thales’in anılan kavramları gerçekten farklı şekilde yorumlayıp yorumlamadığı bizce de tartışmaya açık bir husustur. Bu açıdan bakıldığında Thales, söz konusu kavramları iki farklı problemler alanı olarak mı görmüştür? Onun düşüncelerinde kendinden önceki mitolojik mirasın izleri bulunabilir mi? O, katışıksız bir rasyonel midir, yoksa henüz felsefenin yeni filizlendiği bir toplumda bir ara basamağı mı temsil etmektedir? Bu makalenin içerisinde tartışacağımız bu sorular, felsefe tarihinin başlangıcına ilişkin kavramsal arka planın ne olduğu hakkında bize katkı sağlayacaktır. (shrink)

Teachers' emotional states such as optimism and commitment have long been approved influential in second/foreign language education. Although many correlational investigations have been conducted on teacher optimism and commitment, their interaction and kinship with teachers' work engagement have been largely ignored in the literature. Considering this situation, the present mini-review aims to present the theoretical underpinnings, definitions, dimensions, and conceptualizations of these three important variables taken from positive psychology. Moreover, the present review can offer a number of practical implications for (...) EFL teachers, teacher educators, program designers, school principals, and L2 researchers, and raise their awareness of the impact of inner emotions on teachers' academic performance. Finally, research gaps and future directions are provided for eager researchers to run similar and complementary studies in EFL contexts. (shrink)

Drawing upon a developmental perspective, we investigated the differences in power acquisition between only and non-only children as well as the mediating role of cooperative and competitive orientations and the moderating role of dependency on parents. To test our hypotheses, we conducted two field studies in 155 part-time Master of Business Administration students and 375 senior students. Results showed that: non-only children were more likely to achieve higher rank at work than only children; only children were less likely than non-only (...) children to acquire power in organizations because they scored lower in cooperative orientation; however, the mediating effect of competitive orientation was not significant; the difference in cooperative orientation between only and non-only children was smaller when dependency on parents was high, whereas it became larger when dependency on parents was low. Our research contributes to the understanding of how family structure influences individual power acquisition. (shrink)

本书内容包括:孔子思想的主要特征、老子思想的文化地位、墨子思想的历史影响、孟子思想的历史影响、董仲舒在学术思想史上的地位、张衡在中国思想文化上的地位等内容。.

Modal ontolojik argüman, Tanrı’nın varlığını sadece bilfiil gerçek olan bu dünyada değil, bütün mümkün dünyalarda göstermeye yönelik bir argümandır. Anselm’in (1033-1109) Proslogion adlı eserinin 3. bölümünde “kendisinden daha büyüğü düşünülemeyen” şeklinde tanımlanan; Tanrı’nın var olmamasının da düşünülemeyeceğini, bu yüzden de varolmamasının imkansızlığı üzerinde kurulu yeni bir argüman bulunduğunu öne süren bazı araştırmacılar, bu argümanı mümkün dünyalar semantiği yardımıyla formüle edip, “modal ontolojik argüman” şeklinde adlandırmışlardır. Çok farklı şekillerde formüle edilmiş bu argüman kabaca Tanrı’nın mümkünse zorunlu olması, dolayısıyla bilfiil gerçek olan (...) bu dünyada da var olması gerektiğini savunur. (shrink)

Çağdaş epistemoloji içerisinde, dışsalcı, güvenilirci ve erdeme dayalı epistemolojik tartışmaların bir benzerini, dini epistemoloji içerisinde etkili bir şekilde yer edinen ve reformcu epistemoloji olarak bilinen yaklaşım üzerinden görebilmek mümkündür. Alvin Plantinga, Nicholas Wolterstorff ve William Alston gibi filozofların öne çıktığı bu yaklaşımın ana iddiası, kanıta ya da argümana dayanmaksızın, Tanrı’nın varlığına inanmanın bütünüyle doğru, rasyonel, makul ve güvenilir olacağı şeklindeki bir tezdir. Kanıtın, gerekçelendirme için zorunlu bir koşul olmadığı fikri, algısal deneyimlerin gerekçelendirilmesine benzer şekilde, dini deneyimlerin de öyle olduğu ve (...) dolayısıyla, aynı epistemik statüye sahip olması gerektiğini öne süren, eşitlik tezine dayanır. İlk ortaya çıktığı günden bugüne, üzerinde çokça konuşulan ve tartışılan bir yaklaşım olan reformcu epistemoloji, özellikle son beş yıl içerisinde, oldukça farklı bir hale gelmiştir. Zira bu yaklaşımı, kanıtsalcılıkla uyumlu, erdem epistemolojisiyle bağlantılı ve diğer teistik dinler üzerinden değerlendiren yeni çalışmalar ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, bu makalede, reformcu epistemoloji ana hatlarıyla ele alınmıştır. Beraberinde, ona yöneltilen itirazlara değinilmiş ve sonrasında, bahsi geçen yenilik iddiaları soruşturulmaya çalışılmıştır. Son olarak, teistik inancın rasyonalitesiyle ilgili, farklı bir bakış açısı sunulmuştur. (shrink)

Shall we be honest? We all know that not every book holds value for the reader, and their utility often falls short of the promises made. Attending to Sturm’s (2022) prompt on “what book reviews ca...

Zhuangzi is one of the great figures in the history of ancient Chinese thought. While Laozi and Zhuangzi are ranked together as the founders of Daoism, it is in fact primarily Zhuangzi who, as the worthy adversary of the Confucian school of Confucius and Mencius, has been the greatest influence in politics, culture, and thought. While this influence has had its negative aspects, its positive side has predominated. How to dialectically and historically evaluate Zhuangzi properly is a very important problem.

Employees are critical stakeholders for an organization because they directly deal with the end-users and represent the entire firm. To recognize the strategic importance of the employees, organizations create communication programs to keep employees apprised of organizational issues. In this regard, this study examined the role of communication strategies on organizational commitment. The study also investigated the mediating effect of faculty engagement between communication strategies and organizational commitment. Self-administered survey aided in acquiring data from 276 English language teachers in China. (...) The analysis of the data was conducted using SmartPLS through the Structured Equation Modeling technique. The outcome of the study demonstrated that information flow and information feedback significantly impact organizational commitment and faculty engagement. The analysis also revealed that information adequacy significantly impacts organizational commitment but has no relationship with faculty engagement. The mediation analysis demonstrated that faculty engagement mediated the relationship between information flow and organizational commitment and between information feedback and organization commitment. However, faculty engagement did not mediate the relationship between information adequacy and organizational commitment among English language teachers in China. In theoretical terms, the study contributed in terms of incorporating different communication strategies and examining their effect on organizational commitment and faculty engagement. In practical terms, this study would be beneficial for the management of the educational institutes to develop different ways of enhancing communication strategies within the institute. This study also provided directions for the future, for example, conducting the study on other subject teachers, increasing the sample, carrying out the research in a different context, and adding different mediators and moderators in the existing model. (shrink)

本书在故乡的土地上出现过一代又一代的文化名人和仁人志士而感到骄傲和自豪。书中以文学传记的形式,将他们中杰出人物介绍给广大读者,他们坚韧不拔、克服困难和精神给人以鼓舞,他们各具特色的人生经历和杰出贡献给 人以启发。.

本书以政治科学的基础理论为核心,以当代思想和思维水平为支持,批判性地系统阐述了基础理论研究在政治知识求取中的重要地位和作用,涉及政治科学的学科论、范式论、方法论和范畴论四个论题,指出回归基础理论的研究 是当今政治科学繁荣的根本途径。.

Previous studies have demonstrated positive correlations between children’s interpersonal trust and social adjustment. However, the psychological mechanism underlying this effect is still unclear. The current study tested the indirect roles of teacher–student relationships from both students’ and teachers’ perspectives in a Chinese context. In total, 709 pupils from grade three to grade five, and their 17 head teachers from a Chinese public primary school participated in this study. The Children’s Generalized Trust Beliefs Scale, Social Adjustment Scale for Children and Adolescents, (...) and Teacher–Student Relationship Questionnaire were used in this study. All these variables were correlated with each other. Structural equation models showed that the interpersonal trust indirectly influenced social adjustment through the teacher–student relationship from students’ perspectives, while the teacher–student relationship from teachers’ perspectives did not play an indirect role. These findings suggest that the teacher–student relationship perceived by students is more important for children’s social adjustment than that perceived by teachers. Both parents and teachers should pay more attention to developing children’s interpersonal trust, build better teacher–student relationships, and focus more on how children feel about the relationship. (shrink)

Epistemolojik olarak bilgiye başvuran ve bilme faaliyetinde bulunan insanın, Kur’an’da önemli bir yeri vardır. Buradaki bilme faaliyetini, salt teolojik bir buyruk olarak, yani Allah’ı bilmek olarak değil, doğru bilgi ile yanlış bilgi arasında hem teorik hem de ahlaki bir farklılık olarak anlamak ve Kur’an'da insana epistemik özellikler atfedildiğini ve böylece insanın epistemik başarılarından dolayı övüldüğünü söyleyebilmek mümkündür. Bu açıdan bakıldığında herhangi bir önermeye yönelik olarak rasyonel bir tutum benimseyen, yani bilen özne ile bu faaliyette isteyerek ve istemeyerek giren kişinin durumu (...) arasında bir fark olduğu açıktır. Doğrusu bu farkın epistemik önceliği kadar, ahlaki önceliği de dikkate değerdir. Nitekim buradaki ahlaki üstünlük, doğru bilgiyi hedefleme ve ona ulaşma noktasında ortaya çıkan erdemdir. Doğru bilgiye ulaşmanın entelektüel bir erdem olduğu düşünüldüğünde, Kur’an’ın Erdem epistemolojisi üzerinden değerlendirilmesi bu noktada önemlidir. Doğrusu erdemli bir bilişsel faaliyet, Kur'an’da açık bir şekilde ana fikir olarak ortaya konulur ve buna göre cehaletten kaçınmak ve doğru bilgiye ulaşmak için erdemli bir çaba göstermek önem taşır. Kur’an’daki ifadeleri bilgeliğe ulaşmak olarak anlayacak olursak, asıl hedef; bilgi ve anlayışımızın, entelektüel ve ahlaki vicdanımızı veya takvamızı güçlendirmesi için kullanılabileceği söylenilebilir ve bu inanç, erdem epistemolojisine dayalı bir yaklaşım içerisinde şekillendirilebilir. (shrink)

Hristiyan inancı içerisinde merkezi konuma sahip olan mevzulardan birisi de, İsa’nın ölümünden üç gün sonra diriltildiğine yönelik olan inançtır. Hristiyan eskatolojisinin de dayanak noktasını oluşturan bu mevzu, dinler tarihi ya da teoloji gibi disiplinlerin içerisinde tartışıldığı gibi, çeşitli Hristiyan düşünürlerce, din felsefesi disiplini içerisinde de tartışılmıştır. Din felsefesi açısından bakıldığında, konunun merkezi konumda olması, bu mevzunun rasyonel bir zeminde tartışılıp tartışılamayacağını da beraberinde getirmektedir. Bu bağlamda, özellikle din felsefesi içerisinde birçok Hristiyan düşünür tarafından konu ele alınmış ve farklı çevrelerce de (...) mevzuya yönelik karşı itirazlar dile getirilmiştir. Bu noktada yapılan tartışmaların içeriğine baktığımızda, mucize kavramı önem taşımakla birlikte, Hristiyan düşünürlerin argüman haline getirdikleri ve bir delil olarak öne sürdükleri “Boş mezar” ve “Tanıklıklar gibi birçok farklı husususun din felsefesi açısından tartışıldığını söyleyebiliriz. Ayrıca bazı ateist düşünürlerin bu delillere yönelik itirazları olmakla birlikte, bazı Hristiyan tarihçilerinde konuya ilişkin ciddi itirazları bulunmaktadır. Biz de bu makalemizde, İsa’nın ölümünden sonra dirilişinin rasyonel bir şekilde izahının nasıl olabileceği sorusunu merkeze alıp, konuyu Hristiyan düşünürlerin bakış açısından değerlendirmeye çalıştık. Bu noktada İslam gibi farklı dinlerde ve farklı anlatılarda karşımıza çıkan Hz. İsa figürünü konumuzun dışında tuttuğumuzu ayrıca belirtelim. Çünkü bizim yazımızın konusunu oluşturan kişi Hristiyan inancındaki İsa ve bu din içerisinde önem taşıyan kutsal metinler ve bu metinlerde geçen anlatılar oldu. Bu açıdan bakıldığında yazımız içerisinde, konuya ilişkin doğrudan bir teoloji ya da dinler tarihi çerçevesinde değerlendirme yapmaktan çok, din felsefesi içerisinde bize sunulan tartışmalardan yola çıkarak eleştirilerimizi ve tahlillerimizi dile getirmeye çalıştığımızı ifade edebiliriz. (shrink)

This study addresses the question whether corporate social responsibility (CSR) matters in Asian Emerging Markets. Based on CSR scores compiled by Credit Lyonnais Securities (Asia), we assess the CSR performance of major Asian firms over a period of 3 years, from 2001 to 2004. The results show that there is a positive and significant relation between CSR and market valuation among Asian firms. We further find that CSR is positively related to the market valuation of the subsequent year. More importantly, (...) Asian firms are rewarded by the market for improving their CSR practice. (shrink)