Kader 21 (3):942-959 (
2023)
Copy
BIBTEX
Abstract
Şiâ’nın temel inanç ilkelerinden biri olan ricʿat doktrini potansiyel olarak radikal yorumlara olanak sunmaktadır. Ricʿat inanışının arka planında gaybet anlayışı ve ona yüklenen insan üstü özel mana son derece hayati öneme sahiptir. Şiîlik içerisinde günümüze ulaşan ve Şiîlerin büyük çoğunluğunu oluşturan İmamiyye ya da On iki İmam (İsnâ aşeriyye) Şiîliğine göre, on ikinci imam Muhammed b. el-Hasan, 941 yılında büyük gaybete gitmiştir. Bu doktrinle, gizli imamın bir gün geri döneceğine, zulüm ve haksızlıklarla dolu olan tüm dünyayı adaletle hükmedeceğine ve refaha ulaştıracağına inanılır. Esasında ricʿat inanışıyla ilgili ortaya atılan iddiaları daha erken dönemlere götürmek mümkündür. İslam tarihinin erken dönemlerinde, Ali b. Ebi Talib (ö. 40/661) ve oğlu Hüseyin (ö. 61/680) gibi önemli şahsiyetlerin ölümsüzlüğünü iddia eden bazı radikal mezhepler (gulât) ortaya çıkmıştır. Onuncu yüzyıl da yine Şiîler arasında gaybette olduğuna ve tüm insanlığa rehberlik etmek üzere bir gün yeniden ortaya çıkacağına inanılan gizli imam Muhammed b. el-Hasan'ın dönüşüne dair bu tür iddialara sahne olmuştur. Bu çalışmada Şiâ içerisinde ortaya çıkmış üç alt grup olan Nusayrîler, Dürzîler ile Bâbî ve Bahâîler’in ricʿat doktrinine yükledikleri anlam incelenmektedir. İlk ikisi eş zamanlı olarak onuncu yüzyılda, Bâbî ve Bahâîler ise on dokuzuncu yüzyılda ortaya çıkmıştır. Ricʿat doktrinine yaklaşımda bâb kavramının aracılık görevini üstlendiğini ifade etmek gerekir. Nusayrî fırkasının kurucusu Muhammed b. Nusayr en-Nemîrî (ö. 270/883), kendisini on birinci ve on ikinci imama açılan kapı olarak ilan ederek ricʿat doktrinine ezber bozan bir yaklaşım ortaya koymuştur. Buna ilaveten, tanrının ruhunun Hz. Ali’nin bedeninde zuhur ettiği, sonrasında da bu ruhun on ikinci imama gelinceye kadar imamların bedenlerine intikal ettiği inancı yayılmıştır. Dürzîler bâb kavramından ziyade doğrudan Hakim Biemrillah’ın ulûhiyyetine odaklanmışlardır. Bâbî ve Bahâîler ise bâb kavramı temel olmak üzere mehdilik ve yeni bir din olma iddiasıyla ricʿat doktrinini te’vil etmişlerdir. Özellikle Nusayrî ve Dürzîler ricʿat inanışını yorumlayarak bunu hulûl ve tenasühe dönüştürmüşlerdir. Bâbî ve Bahâîler ise nübüvvet vazifesinin Hz. Muhammed ile son bulduğu inanışını reddederek ricʿat anlayışını nübüvvete dönüştürmüşlerdir. Böylece onlar, önceki dinlerin hükümlerini ortadan kaldıran yeni bir din olma iddiasında bulunmaktadırlar. Bu çalışmanın amacı, Şiîlik içerisinden neş’et ederek ortaya çıkmış yukarda adı geçen mezheplerin ricʿat doktrinine nasıl yaklaştıklarını ve bu olguyu ne olarak yorumladıklarını ortaya koymaktır.