İnsan “kendini bil”melidir. Çünkü insanın kendini bilmemesi yani eksikliğinin, aldatılırlığının ya da yanılabilirliğinin farkında olmaması onun temelde kendi benliğini, toplumsal rollerini, ahlaki ve siyasal varlık oluşunu yitirmesine sebep olacaktır. İnsan aklıyla ayakları yere basan ama kibriyle başını arşa kaldıran bir varlıktır. Eğer aklı onun kibirli başını eğdirmeyi başaramazsa kaçınılmaz olarak kibirli söz ve üslup, kibirli bakış ve görüş ortaya çıkacaktır. Kibir ile ortaya konulmuş her düşünce en temelde ahlaki sorunlar ortaya çıkaracağı gibi bir de, eksikliklerini kabul etmeyen dogmatik bir tutum (...) sergileyecektir. Kibir insana her yaptığının en doğru, en güzel, en kudretli olduğunu fısıldar durur. Bu fısıltı kişinin durup düşünmesine, aklın devreye girmesine izin vermedikçe de, hata yapılmaya devam edilir. Tüm bunlardan hareketle bu çalışmamızda günümüz felsefesinin temel bir sorunu olan, bir alanda uzmanlaşmış olma özgüveniyle birlikte kâinatın bilgisine bütünüyle sahip olunduğuna ilişkin bir düşünce geliştirmenin entelektüel dünyaya büyük bir darbe vuracağı, YunusEmre’nin Risalet’ün Nushiye eserinin “Kibir Destanı” bölümünden hareketle ele alınacaktır. (shrink)
Bu çalışmamızdaki amacımız, Türk filozof YunusEmre’de en çok karşılaştığımız kavramlardan biri olan Gönül kavramının felsefi bir kavram olarak ne olduğunu sorgulayarak YunusEmre’nin genel olarak hakikat anlayışını bu kavram çerçevesinde ortaya koymaktır. Böyle bir çalışmanın ortaya çıkışında en temel etmen, ‘Gönül kavramı neden felsefi bir kavramdır?’ sorusudur. Bu soruyu felsefi bilinçle birlikte entelektüel ve kültürel kökenimizde izi sürülen felsefenin en zengin örneklerden biri olan YunusEmre’de ele almaya çalışacağız.
İnsan dost olarak kendini bilir. Bu çalışma fıtratı üzerine kendini bilme eyleminde, dost kavra-mının ‘Dost etiği’ bağlamında yerini sorgulamak olacaktır. Dostu kardeş karşılığı kullanmayı denemek istiyorum. Kardeşlik ya dost, fıtrat üzere sorumluluk bilinci olanın kendisi için insanlı-ğı görme biçiminin adıdır. Dost, nesne bir örnek olan üzerinden insanlığın kendini arayış serüve-ninde her bir anda varoluşa dahil olmanın imkanıdır. Bu çalışma dost etiği başlığıyla bu imkânı YunusEmre üzerinden betimlemeyi amaçlamaktadır.
Annemarie Schimmel, dünya dinleri, felsefe, biyografi, edebiyat gibi ko-nularda kaleme aldığı eserlerle Doğu’da ve Batı’da isminden söz ettiren velûd bir akademisyendir. Diğer yandan onun özellikle tasavvuf alanında ortaya koyduğu çalışmalar, tasavvuf düşünce geleneğinin Batılı araştırmacılar tarafından objektif bir perspektiften okunmasına ve yeniden ilgi odağı olarak değerlendirilmesine sebep olmuştur. Tasavvuf tarihi olarak değerlendirebileceğimiz Mystische Dimension des Islam, Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin tasavvufî görüşlerini irdelediği Ich bin Wind du bist Feuer, tasavvufa giriş niteliğinde olan Sufismus: Eine Einführung in die islamische Mystik ve Hallac-ı (...) Mansûr’u konu edindiği Al-Halladsch: Märtyrer der Gottesliebe: Leben und Legende eserleri, onun bu sahada bilinen çalışmalarından birkaçıdır. Schimmel, YunusEmre’nin bazı şiirlerini de Ausgewählte Gedichte von YunusEmre isimli eseriyle Almanca’ya tercüme etmiştir. Ayrıca onun YunusEmre’nin tasavvufî görüşlerini tahkiye metoduyla anlattığı ve bazı şiirlerini irdelediği Wanderungen mit YunusEmre ismiyle bilinen çalışması Anadolu’da tasavvuf kültürü ile irtibatlı olarak tasnif edilebilecek bir diğer eseridir. Bu makale, eserlerinden hareketle Schimmel’in Anadolu’da yetişmiş bir mutasavvıf olarak YunusEmre telakkisini ve onun perspektifinden Anadolu’da tasavvufî düşüncenin ve kültürün izdüşümlerini konu edinmektedir. (shrink)
Kohlberg basamakları çerçevesine uymayan ahlâkî yargı sıklıkla geçiş basamaklarında değerlendirilmektedir. Bu konuların bir denge basamağında olmayıp, daha çok iç çatışma düzeyinde oldukları farz edilmektedir. Bu makalede, sözü edilen görüşe karşı çıkılmakta, 4 1/2 yargısının diğer herhangi bir ahlakî yargı tipinden daha tutarsız olmadığı ve Basamak 4 1/2'un ayrı bir basamak olarak kabulü gerektiği savunulmaktadır. Bu kabul ancak; ahlakî biliş mimarisinde ayrı bir köşe taşı olarak Basamak 4 1/2' u içine alan yeni bir basamak sınışandırması çerçevesi içinde mümkün olacaktır.
Türk makam müziği, kökeni Orta Asya’ya dayanan, Çin, Hint, Fars ve Ortadoğu kültürüyle yoğurulmuş, çok kültürlü yapısıyla oldukça zenginleşmiş bir müziktir. İslâmiyetin kabulüyle Orta çağ İslâm dünyasının en önemli kuramcılarından olan Kındî, Farâbî ve İbn-î Sînâ yapmış oldukları çalışmalarla Türk makam müziğinin gelişimine büyük katkı sağlamışlardır. Türk mûsikîsi en büyük gelişimini Osmanlı devleti zamanında göstermiştir. Padişahların birçoğunun mevlevî tarikatına mensup olması bu bağlamda mûsikî ve edebiyata hâkim olmaları gelişimi sağlayan en önemli etkenlerdendir. Türk makam müziğinin gelişiminde Doğu coğrafyası ile olan (...) etkileşiminde önemli payı vardır. Safüyiddin Urmevî ve Abdülkâdir Merâgî yazmış oldukları eserlerle mûsikînin şekillenmesine büyük katkı sağlamıştır. On beşinci yüzyıl Türk makam müziği adına yapılan kuramsal çalışmaların arttığı, yapılanmanın hızlandığı ve günümüz mûsikî nazariyatının şekillendiği bir yüzyıl olmuştur. On altıncı yüzyılın sefer ve fetihlerle geçmesi mûsikî adına bir duraksamayı da beraberinde getirmiş, On yedinci yüzyıl ise özellikle bestecilik alanında önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Çoğu müzik tarihçisi bu dönemi klâsik dönem olarak kabul etmiştir. Çalışmanın başlığında da belirtildiği üzere Hatip Zâkirî Hasan Efendi bu yüzyılın dini form besteciliğinde en önemli isimleri arasında yer almaktadır. Çalışmada bestecinin TRT repertuvarında yer alan Rast makamında ve ilâhî formunda iki adet eseri makam ve biçim açısından incelenmiş ve dönemin mûsikî kültürü adına çıkarımlar yapılmıştır. (shrink)
Bu çalışmamızdaki amacımız, din felsefesinde tartışılan temel bir problem olan kötülük probleminin ne felsefedeki öyküsünü vermektir ne de Türk filozof YunusEmre’de tüm ayrıntısıyla tartışmaktır. Amacımız, Türk filozof YunusEmre’nin “gönül yıkma” ve “gönül yapma” ifadelerinin kötülük problemi açısından felsefedeki anlamını sorgulamak ve felsefi anlamlarını ortaya koymaktır.
Since the beginning of human coexistence, besides solidarity and domestication, many problems and difficulties have arisen in society and individual individuals. Although the members of the society seem to have tried to comply with the duty of living together, the society started to experience a collapse. The inability of people to digest each other, not to accept their differences and to marginalize, and the tendency to see oneself as superior and privileged to others have been the biggest factors that have (...) refuted the society. The language that holds people together and allows them to understand is the basis of these problems when misused. Although these problems are tried to be solved by laws in the modern world, new distortions are inevitable unless they are based on a solid moral basis. We deemed it appropriate to discuss the source of these problems and the solution proposals offered by our moral tradition to these problems through the lover of God, Yûnus Emre. (shrink)
Kavram mantığı üzerine bina edilen klasik mantık bilimi, daha çok ad kavramlar ve bu kavramlardan bileşen önermeler üzerinden yürütülmüştür. Bu, İslâm mantık tarihinde öncekilerin mantık geleneğinde böyle olmakla birlikte sonrakilerin mantık geleneğinde çok daha belirgindir. Mantık biliminin, bu eğilimle yürütüldüğü ve yüzyılları içeren tarihinde fiil kavramlar, hem kavram hem de yargı bağlamlarıyla kimi belirsizlikleri beraberinde sürükleye gelmiştir. Her ne kadar mantık bilimi, kurulduğu andan itibaren psiko-sosyal temelli dillerin belirleyiciliğinden mümkün oldukça kendisini yalıtıp bilimlere evrensel dil sunma iddiasında bulunmuş ve bu (...) doğrultuda onun evrensel kurallarını oluşturmaya çalışmış olsa da psiko-sosyal temelli dil yapılarının, mantık biliminin işini zaman zaman zorlaştırdığı göze çarpmaktadır. Farklı dillerde farklı yapılarda ifade edilen belirsiz adlar, belirli fiil ve belirsiz fiiller mantıkçıların işini epey güçleştirmiştir. Onlar bize göre dillerden kaynaklı bu güçlüğün üstesinden gelmek için fiiller yerine en az tartışma barındıran belirli adlar üzerinden mantık bilimini işleme yolunu tercih etmişlerdir. Fakat öyle olsa bile bu, kanaatimizce problemi çözüme kavuşturmak yerine ötelemiş, özellikle fillerin kavram ve yargı mantığı bakımından neliği sorunu büyük oranda cevapsız kalmıştır. Çalışmamız, mantık biliminin, dillerin psiko-sosyal temelli yapılarına sırtını dönmekten kaynaklı problemlerinden biri olarak belirsiz ad ve filleri soruşturmaya açmaktadır. (shrink)
When Wittgenstein moved from Manchester to Cambridge he was following a path from the study of the natural sciences to the study of philosophy which was then not unusual, and has since become increasingly common. Russell had preceded him in that intellectual emigration and many more were to follow. Of the three philosophy departments I have been in, two were headed by natural scientists. Both my research supervisors in philosophy were natural scientists. Less surprising, but still significant, a considerable proportion (...) of Presidents of the British Society for the Philosophy of Science were originally trained as natural scientists. Yet it is a subject still unrecognized by the Royal Society. The editors of both the British Journal for the Philosophy of Science and the journal Analysis were both originally natural scientists. Eminent scientists seem to feel impelled to discuss there own subjects in a wider context of philosophy. Bohr, Schrodinger, Kilmister, Hoyle, Hawking and Penrose, are but a few from a long list. (shrink)
Mehmet Akif İnan, Türkiye sendikacılığının önde gelen bir siması olarak bilinmesinin yanı sıra şâir ve yazarlığıyla da toplumun ekseriyeti tarafından tanınan bir şahsiyettir. Fakat sûfî kişiliği pek bilinmemektedir. Yapılan araş-tırmada İnan’a daha mücadeleci ve aktif karakter sağlayan hakikat, bilinmeyen tasavvuf ve tarîkat yönüdür. O, tasavvuf terbiyesinin kazandırdığı ahlâkla, insanlara önceden gösterdiği fedakârlığın daha fazlasını gösterir. İnan, tasavvuf ilmiyle benlik dönüşümünü gerçekleştirdikten sonra hem sendika çalışmalarında hem yazılarında ve şiirlerinde neslin kendi öz kültürü ve medeniyetiyle yetişmesi için gayret göstermiştir. İnan’ın tarîkata (...) intisabı yakın çevresi tarafından hayretle karşılanırken, tasavvufun kendisine kazandırdığı hal ile insanları kucaklaması, onların dertlerini paylaşması, arkadaşları tarafından "entelektüel derviş" olarak vasıflandırılır. Bu konuda yakın arkadaşları ve kendisini tanıyanlardan birçok eleştiri almıştır. Bu çalışmada, İnan’ın hayatı, eserleri, hayat mücadelesi ve pek bilinmeyen sûfî kişiliği ele alınmaktadır. (shrink)
The first clinical symptoms focused on the presentation of coronavirus disease 2019 have been respiratory failure, however, accumulating evidence also points to its presentation with neuropsychiatric symptoms, the exact mechanisms of which are not well known. By using a computational methodology, we aimed to explain the molecular paths of COVID-19 associated neuropsychiatric symptoms, based on the mimicry of the human protein interactions with SARS-CoV-2 proteins.Methods: Available 11 of the 29 SARS-CoV-2 proteins’ structures have been extracted from Protein Data Bank. HMI-PRED, (...) a recently developed web server for structural PREDiction of protein-protein interactions between host and any microbial species, was used to find the “interface mimicry” through which the microbial proteins hijack host binding surfaces. Classification of the found interactions was conducted using the PANTHER Classification System.Results: Predicted Human-SARS-CoV-2 protein interactions have been extensively compared with the literature. Based on the analysis of the molecular functions, cellular localizations and pathways related to human proteins, SARS-CoV-2 proteins are found to possibly interact with human proteins linked to synaptic vesicle trafficking, endocytosis, axonal transport, neurotransmission, growth factors, mitochondrial and blood-brain barrier elements, in addition to its peripheral interactions with proteins linked to thrombosis, inflammation and metabolic control.Conclusion: SARS-CoV-2-human protein interactions may lead to the development of delirium, psychosis, seizures, encephalitis, stroke, sensory impairments, peripheral nerve diseases, and autoimmune disorders. Our findings are also supported by the previous in vivo and in vitro studies from other viruses. Further in vivo and in vitro studies using the proteins that are pointed here, could pave new targets both for avoiding and reversing neuropsychiatric presentations. (shrink)
This is a collection of lectures and papers, written during the past ten years. They are all concerned with the logical properties of the Absolute and to this extent are a denial of the author's 1948 argument designed to disprove the existence of an Absolute Being. The first three lectures on Absolute-theory are a systematic account of the notion of a unique, necessary Existent and the repercussions such a notion has upon other philosophical problems such as space and time, substance (...) and causality, life and mind, value and evil, etc., and finally, the relation of logical necessity between this notion and a rational eschatology. The twelve remaining lectures cumulatively demonstrate the path toward a revisionary metaphysics which is logically founded upon Absolute-theory. Each is a complete essay in itself and the titles are largely descriptive of the contents. "The Teaching of Meaning" is an interchange between the author and other contemporary philosophers interested in the subject. "Some Reflections on Necessary Existence" concerns the propriety of affirming a categorically necessary existent and searches for a feasible ontological argument in the realm of value. "Freedom and Value" explores the relation between the two, while "Metaphysics and Affinity" explores the relation between thought and being, between the realities of our environment and our metaphysical approaches to them. "Hegel's Use of Teleology" is a thoroughgoing study of teleology in the works of Hegel. A description of our fragmentational approach to reality is contained in "The Diremptive Tendencies of Western Philosophy." The "Logic of Mysticism" is a refutation of Stace's account and a sketch of mysticism as a logical matter, i.e., as a frame of mind connected with some sort of absolute. "Essential Probabilities" is an attempt to formulate and connect the eidetic method in philosophy with modalities, especially probability, considering its role in an a priori framework. "The Logic of Ultimates" sets out the important theorems in an absolutist logic, refutes common candidates for absolute status, and finally proposes some sort of 'infinite' teleology as a viable form of absolutism. "The Systematic Unity of Value" is an analysis of the ways and means of asserting common values and of relating them to their logical keystone found in Absolute-theory. "Intentional Inexistence" establishes intentionality as categorical and defines its working mode which culminates in a picture of 'unitive logic'. The final paper, "Toward a Neo-Neo-Platonism," is the delineation of what a metaphysic ought to envisage through a unifying, living logic which embodies the absolute. All in all, this is a refreshing, meaty reconsideration of some very out-of-vogue topics.--G. M. K. (shrink)
The ubiquity of family dominated firms in economies worldwide suggests that inquiry into the nature of the ethical frames of these types of firms is increasingly important. In the context of a social exchange approach and the norm of reciprocity, this manuscript addresses social cohesion in a dominant family firm coalition. It is argued that the factors underlying this cohesion, direct versus indirect reciprocity, shape unique attributes of family firms such as intentions for transgenerational sustainability, the pursuit of non-economic goals, (...) and strong interpersonal ties. Exchange structures, represented by direct and indirect reciprocity, lead family and non-family firms toward development of distinctive ethical frames of reference. (shrink)