Study on the works of Sir Muhammad Iqbal, 1899-1938, Urdu and Persian poet with special reference to his philosophy of self and self-identity; contributed articles presented at a seminar.
Study on the works of Sir Muhammad Iqbal, 1899-1938, Urdu and Persian poet with special reference to his philosophy of self and self-identity; contributed articles presented at a seminar.
Câhiliye dönemi şiiri, İslâm tarihinin olaylarına ışık tutacak unsurlardan birisi olarak görülmektedir. Kuşkusuz ki kimi şairler, gerek tanıklık ettikleri tarihî olayları gerek beslendikleri bazı kültürel unsurlar vasıtasıyla ulaştıkları bilgileri şiirlerine yansıtmaları sebebiyle bu alanda dikkat çekmiştir. Câhiliye ve İslâm dönemlerinde yaşamış önemli bir şair olan Ümeyye b. Ebü’s-Salt’ın şiirleri de bu açıdan incelemeye değer görülmektedir. Câhiliye döneminde hanif olarak yaşamasına rağmen İslâm davetine karşı olumsuz bir tavır sergileyen Ümeyye’nin şiirlerinde, başta itikad olmak üzere mehdiye, mersiye ve tarih gibi alanlarda birçok (...) şiir göze çarpmaktadır. Genel anlamda dinî temalı şiirleriyle tanınan Ümeyye’nin şiirlerindeki tarihsel temalar, İslâm tarihine kaynaklık etmesi bakımından incelenmeye muhtaçtır. Bu makalede, Ümeyye’nin hayatı ve şahsiyetinin yanı sıra şiirlerinde işlediği özellikle tarihsel temalar ele alınmakta ve güvenilirlik noktasında analizi yapılmaktadır. Zira günümüz ve geleceğe dair sağlıklı çıkarımlarda bulunabilmemiz, eldeki bilgilerin doğruluğuna bağlıdır. Konunun özelliği gereğinde makalede betimleyici, analitik ve tümevarımcı bir yöntem izlenmiştir. (shrink)
Yüzyıllardır tartışılagelen zihin-beden sorunu, günümüzde bilinç ve beyin arasındaki etkileşim problemi olarak ele alınmaktadır. Ortaya konan nörolojik verilerden hareketle, tamamen maddi bir organ olan beyin ile fiziksel özellikler taşımayan bilinç arasında, nasıl bir ilişki olduğunu açıklamak için felsefi kuramlar ileri sürülmektedir. Bu kuramlardan bazıları, bilinç ile beynin birbirinden tamamen bağımsız olduğunu iddia eden düalist kuramlardır. Bazıları ise, bu bağımsızlığı reddederek ikisinden birini diğerine indirgeme yolu ile çözüme ulaşmaya çalışan monist kuramlardır. Bu çalışmada, beyin-bilinç ilişkisini açıklamaya çalışan çağdaş felsefi kuramlar ele (...) alınacaktır. (shrink)
İbn Arabî’nin Fusûsü’l-hikem’in Âdem Fassı’nda yer verdiği umûr-ı külliye kavramı, Fusûs şârihleri tarafından muhtelif şekillerde alımlanmıştır. Kimi sufîler bu kavramı küllilere kimisi de zihnî varlık tartışmalarına hasretmek suretiyle ele alma taraftarı olmuştur. Yakın dönemde yapılan araştırmalar bunun izinden giderek söz konusu kavramla külliler tartışması arasında irtibat kurmaya çalışmaktadır. Biz bu çalışmamızda, Meşşâî felsefe geleneğinde metafiziğin ilm-i küllî kısmının temel meselelerine karşılık gelen umûr-ı âmme kavramı ile Fusûs’da yer alan umûr-ı külliye arasında bir irtibatın imkânını sorgulayacağız. Bunu yaparken özellikle ilk şârih (...) Cendî’nin umûr-ı külliyeyi umûr-ı âmme kavramı ile karşılamasından hareket ederek bu bakış açısının sonraki dönem şârihleri arasında nasıl yankı bulduğunu Afîfüddin Tilimsânî, Abdürrezzâk el-Kâşânî, Davud el-Kayserî, Sâinüddin İbn Türke, Yazıcıoğlu Mehmed Efendi, Molla Câmî gibi düşünürlerin yorumları eşliğinde ele alacağız. Bu bağlamda umûr-ı külliyenin Tanrı ile âlem arasındaki irtibatı kurma-daki metafiziksel yönü ve ikinci akledilirler olarak değerlendirilmesi gibi on-tolojik ve epistemolojik cihetleri dikkate alınarak, umûr-ı âmme kavramı etrafında yapılan tartışmalarla benzer yönleri ortaya konulmaya çalışılacaktır. Bu sayede söz konusu yorum ve benzerliklerden yola çıkarak, bu kavram çiftinin, dile getirildikleri düşünce geleneklerinin yakınlaşmasına bir zemin teşkil edip etmeyeceği tartışılacaktır. (shrink)
Siyasetnâme türü eserler, genel itibariyle, hükümdarlara siyaset sanatının inceliklerine dair tavsiyeler vermek amacıyla kaleme alınmışlardır. Siyasetnâmelerin bir diğer amacı deneyime dayalı devlet idaresi ile yöneticilerin görevlerinin tanımlanması ve sınırlarının belirlenmesi olduğundan yazıldıkları dönemin pratik ahlakını yansıtırlar. Bu yönüyle de bir anlamda idareciler için kaleme alınmış el kitaplarına benzerler. Devrin siyaset anlayışının gözlemlenebileceği siyasetnâme türü eserlere dair bir diğer husus, iktidarın siyasî meşruiyetini veya geçersizliğini, aynı şekilde taht müddeilerin haklılığını veya asiliğini ispat etmek için kutsal metinlerden dayanak aranmasıdır. Bu amaca yönelik (...) olarak Kur’an-ı Kerim’den deliller getirilmeye çalışılmış ve hadis literatürü savunulan görüşün desteklenilmesi adına kullanılmıştır. Esasen din ve siyasetin kardeş kabul edildiği Orta Çağ’da dinî öğelerin devlet yönetimine dair eserlere konu edilmemesi düşünülemezdi. Burada önemli olan nokta, ayet ve hadislerin zaman zaman bağlamlarından çıkarılarak müellifin veya eserini takdim ettiği yöneticinin ideolojisini destekleyecek şekilde yorumlanıp açıklanmaya çalışılmasıdır. Biz de bu çalışmamızda, İslam kültür ve medeniyeti içerisinde ortaya çıkmış ve ona has bir tür olan siyasetnamelerden seçilen dört örnek üzerinden bu çalışmalarda yer verilen ayet ve hadislerin hangi konularda kullanıldığını ortaya koymaya çalışacağız. Böylelikle ileride bir ayet veya hadisi merkeze alarak yapılabilecek çalışmalara altyapı hazırlamayı amaçlamaktayız. Özet: İslam tarihinde ilk siyasi görüş ayrılıkları Hz. Muhammed’in vefatının hemen ardından yaşanmıştır. Bu görüş farklılıkları Müslümanların büyük çoğunluğunun Hz. Ebû Bekir’in ismi üzerinde uzlaşmasıyla çözümlenmiştir. Müslümanlar, üçüncü halife Hz. Osman’ın yönetiminin ikinci yarısına kadar özellikle fetih düşüncesinin birleştirici gücü etrafında bir araya gelmiştir. Bununla birlikte büyük oranda ekonomik temelli sorunlar neticesinde İslam toplumunun içerisinde bulunduğu sükûnet dönemi son bularak yerini anlaşmazlıklara bırakmıştır. Anlaşmazlıklar çatışmaya dönüşmüş ve nihayetinde Hz. Osman’ın başkent Medine’de katlinin ateşlediği ayrışma fitili Cemel ve Sıffîn Savaşları, Hâricîlerin ortaya çıkması, Şia’nın oluşumu ve sonrasında derinleşen fikrî ayrışmalarla birlikte büyük bir yangına dönüşmüştür. Siyasi tartışmalar neticesinde derinleşen fikrî ayrışmalarla birlikte İslam tarihi farklı dinî görüş ve inanışların çatışmasına sahne olmuştur. İslam siyaset düşüncesinde özellikle ilk iki yüzyıllık süreç fakihler, muhaddisler ve mütekelliminin görüşleri etrafında şekillenmekteydi. Bu dönemde yaşanan görüş ayrılıklarında kendi fikrini haklı gösterme çabasına girenlerin başvurduğu ilk kaynaklar Müslümanların bütün fiillerinde belirleyici unsur olarak kabul ettikleri Kur’an-ı Kerim ve hadis literatürü olmuştur. İslam dininin iki ana kaynağı olan Kur’an ve hadisler üzerinden temellendirilen görüşler halkı etkileme, yapılanları meşrulaştırma ve muhaliflerin iddialarını çürütme amacıyla kullanılmıştır. Ancak Türkler ve Farsların devlet kademelerinde bürokrat ve asker olarak görev almaları ve devlet içerisinde etkin bir konuma gelmeleriyle siyaset düşüncesine yön verenlerin sınıfı değişmiş ve siyaset düşüncesi yeni bir yola girmiştir. Özellikle Fars kökenli isimler hem kendi hem de Yunan ve Hind medeniyetinin ürünü olan nasihat kültürünü İslam düşüncesine taşımışlardır. Bu tür eserler Emevîler döneminde başlayıp Abbâsîler döneminde Beytü’l-Hikme ile zirveye çıkan tercüme faaliyetleriyle İslam toplumuna kazandırılmıştır. Tercüme edilen eserlerle birlikte bu medeniyetlerin ideal devlet yönetimi, siyaset ve ahlak konusundaki düşünceleri Müslüman âlimlerce tanınmıştır. İslam düşüncesinde siyasetnâme adıyla meşhur olan bu eserler VIII. yüzyılın ortalarından itibaren Müslüman âlimlerce de kaleme alınmaya başlanmıştır. Siyasetnâmeler, yöneticilere iktidarlarını, dinî emir ve yasaklara uygun, kendilerine bu makamı bahşeden Allah’ın ve yönetimiyle görevlendirildiği halkın razı olacağı şekilde sürdürmeye yönelik pratik tavsiyeler veren siyasî, ahlakî ve dinî içerikli eserlerdir. Siyasetnâmeler çoğunlukla olması gerekene odaklanıldığından bu tür eserler büyük oranda kuramsal kitaplardır. İlaveten hâlihazırda iktidarı elinde bulunduran isimler için yazıldıklarından hükümdarların sahip oldukları kudreti nasıl koruyup arttırabileceklerini ve devletin hangi uygulamalarla varlığını daha uzun süreli koruyacağını merkeze alan çalışmalardır. Siyaset düşüncesi ve siyaset anlamlandırmasının temel noktası kavramlar ve tanımlamalardır. Bir kelimenin kavram anlamından bahsedildiğinde genellikle genel bir tanımın varlığı düşünülür. Ancak kavramlar onu kullananın düşünceleri, algılamaları, eleştirileri, açıklamaları ve analizleri bağlamında kendisine yüklediği anlamı yansıtır. Adil, dürüst, cesur, kahraman, güzel, zengin, mamur ve temiz gibi kavramlar kişinin yüklediği anlam ne ise onu ifade eder. Diğer bir deyişle herkesin o âna kadar ki tecrübesi kullandığı kavramın içeriğini belirler. Kavramların anlamlandırılması ise döneme ve o kavramın muhatabına değişiklik gösterir. Adalet, liyakat, istişare gibi çokça üzerinde durulan kavramlar dahi farklı dönem ve coğrafyalarda anlam değişikliğine uğrayabilmektedir. Çoğunlukla anlamayı kolaylaştırmak için kullanılan kavramlar, zaman zaman da yargılamak, belli bir kalıba sokmak veya muhatabı yanıltmak için kullanılır. Bu bağlamda kavram analizi yapabilmek için kullananın zihnine girmek zorunludur. İslam Medeniyetinde yönetim anlayışının esasları da kavramlarla açıklanmıştır. Müslümanların ideal bir yöneticiden yönetimi sırasında beklediği hususiyetler ana hatlarıyla adalet, istişare, liyakat, emanet ve meşruiyet olarak belirlenmiş ve adı geçenler başta olmak üzere idareyi ilgilendiren kavramlara dair geniş bir külliyat kaleme alınmıştır. Bu külliyatın bir türünü de siyasetnâmeler oluşturmaktadır. İslam tarihinde farklı coğrafyalardan ve farklı altyapılardan gelen isimler tarafından değişik zaman dilimlerinde kaleme alınan birçok siyasetnâme bulunmaktadır. Siyasetnâmelerde verilen öğütler birbirleriyle büyük oranda benzerlik gösterseler de verilen öğüdün temellendirilmesinde tercih edilen argüman ve örnekler farklılık göstermektedir. Aktif siyasetin içerisinde olan isimler çoğunlukla siyasal argümanlar üzerinden görüşlerini temellendirirken, ilmî geleneğe sahip isimler tavsiyelerini dinî argümanlarla desteklemişlerdir. Siyasetnâmelerde öne çıkarılan dinî unsurların başında ayetler gelmektedir. Kavramlar açıklanırken ve verilen tavsiyelerin önemi vurgulanırken birçok ayetten istifade edilmiştir. Bazı ayetler sadece bir müellif tarafından kullanılırken bazı ayetler ise birçok müellif tarafından eserlerine konu edinilmiştir. Aynı şekilde hadisler ve de hadis olarak kabul edilen sözler de vurguyu ve anlamı pekiştirmek için kullanılmıştır. Bu noktada bazen ayet ve hadislerin bağlamlarına özen gösterilmemiştir. Biz bu çalışmamızda dinî unsurların kullanım amaçlarına değinmeyi hedeflemekteyiz. Literatürde üst düzey yönetici ve toplumda sözü geçen isimleri tanımlamak için kullanılan ülü’l-emr’in kim olduğu ve bu ülü’l-emr’e itaatin sınırları hususunda farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Farklılığın sebebi, her mezhep ya da dinî ekolün ayeti açıklarken kendi görüşlerini temellendirme ekseninde bir yorum getirmesidir. Siyasetnâmelerde hükümdarlara verilen öğütler içerisinde adalet, en fazla vurgu yapılan kavramdır. Bir hükümdarda bulunması gereken en önemli özellik olarak gösterilen adalet, devletin varlığını kıyamete kadar sürdürebilmesini için son derece önemli görülmüştür. Ayrıca adalet, devlet/hükümdar otoritesinin devamını sağlayan en önemli şart olarak nitelenmiştir. Doğru karar verebilme için istişare önemsenmiştir. Hükümdarın kişisel özelliklerine dair yapılan açıklamalarda da ayet ve hadislerden yararlanılmıştır. Şefkatli olmak, sözünde durmak, öfkeye hâkim olmak, sabır, dürüstlük, nimete şükür, müsriflik, kendini beğenmek, sözünde durmamak ve vaadinden dönmek ve kibir gibi özellikler siyasetnamelere konu edinmiştir. İncelenen siyasetnâmelere bir bütün olarak bakıldığında, özellikle eski Fars geleneğinin bir ürünü olan din ve dünyayı (devlet) kardeş kabul eden anlayışın bir adım daha ileri götürülerek din ve hükümdarlığın ayrılmaz ikiz kardeş gibi tasavvur edildiği görülmektedir. Bu anlayışta din kök olarak kabul edilmiş, siyasal otoriteye de onun hamiliği görevi yüklenmiştir. Siyasetnâmelerde ayet ve hadislerin önemli oranda bir yekün tuttuğu görülmektedir. Bunun sebebi olarak dinin ahlakın temelinde yer alması ile birlikte ele aldığımız dönemde din-devlet ilişkisine derin anlamlar yükleyen siyâsetnâme müelliflerinin her iki kurumu birbirinin tamamlayıcısı ve bütünleştiricisi olarak görmeleri söylenebilir. (shrink)
Balkan yarımadası Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetine girdikten sonra orada yaşayan farklı milletler ile Osmanlılar arasında karşılıklı bir şekilde sosyo-kültürel, ekonomik, dinî vb. alanlarda bir etkileşim ve gelişim meydana gelmiştir. Bu etkileşim ve gelişimin nasıl olduğuna dair objektif ve sübjektif bazı çalışmalar yapılmıştır. Bu hususla ilgili son araştırmalarda ortaya çıkan ortak kanaat, Osmanlıların fethettikleri yeni bölgelerdeki Gayri Müslimlere İslâm dinini telkin etmekle birlikte onların din, gelenek ve örflerini zorla değiştirme politikaları izlemedikleri gerçeğidir. Nitekim Osmanlılar Balkanlarda 5 asır hâkimiyet sürmekle birlikte 20. yüzyıla (...) gelindiğinde sadece Arnavutların ekseriyeti ve Boşnakların İslam’ı benimsedikleri görülmektedir. Arnavutların İslâm dinini benimsedikleri dönemlere bakıldığında Kripto Hıristiyan grupların değişik bölgelerde ve dönemlerde ortaya çıkmaları dikkatimizi çekmektedir. Kripto Hıristiyan vakaları Osmanlı’nın diğer Balkan bölgelerinde, Kıbrıs, Adalar, Trabzon vb. gibi yerlerde de görülmüştür. Bu makale günümüz Arnavutluk’un sınırları içerisinde meydana gelen Kripto Hıristiyan olaylarını incelemeyi amaçlar. Araştırmanın temel kaynaklarını o dönemin papaz raporları ve Osmanlı arşiv belgeleri oluşturmaktadır. Ayrıca bu konuyla ilgili yapılan yerli ve yabancı yeni çalışmalara da atıf yapılmıştır. (shrink)
Epistemolojik olarak bilgiye başvuran ve bilme faaliyetinde bulunan insanın, Kur’an’da önemli bir yeri vardır. Buradaki bilme faaliyetini, salt teolojik bir buyruk olarak, yani Allah’ı bilmek olarak değil, doğru bilgi ile yanlış bilgi arasında hem teorik hem de ahlaki bir farklılık olarak anlamak ve Kur’an'da insana epistemik özellikler atfedildiğini ve böylece insanın epistemik başarılarından dolayı övüldüğünü söyleyebilmek mümkündür. Bu açıdan bakıldığında herhangi bir önermeye yönelik olarak rasyonel bir tutum benimseyen, yani bilen özne ile bu faaliyette isteyerek ve istemeyerek giren kişinin durumu (...) arasında bir fark olduğu açıktır. Doğrusu bu farkın epistemik önceliği kadar, ahlaki önceliği de dikkate değerdir. Nitekim buradaki ahlaki üstünlük, doğru bilgiyi hedefleme ve ona ulaşma noktasında ortaya çıkan erdemdir. Doğru bilgiye ulaşmanın entelektüel bir erdem olduğu düşünüldüğünde, Kur’an’ın Erdem epistemolojisi üzerinden değerlendirilmesi bu noktada önemlidir. Doğrusu erdemli bir bilişsel faaliyet, Kur'an’da açık bir şekilde ana fikir olarak ortaya konulur ve buna göre cehaletten kaçınmak ve doğru bilgiye ulaşmak için erdemli bir çaba göstermek önem taşır. Kur’an’daki ifadeleri bilgeliğe ulaşmak olarak anlayacak olursak, asıl hedef; bilgi ve anlayışımızın, entelektüel ve ahlaki vicdanımızı veya takvamızı güçlendirmesi için kullanılabileceği söylenilebilir ve bu inanç, erdem epistemolojisine dayalı bir yaklaşım içerisinde şekillendirilebilir. (shrink)
Russkiĭ kosmizm v poiskakh absoli︠u︡ta : paralleli i peresechenii︠a︡ v muzykalʹnom, poėticheskom i izobrazitelʹnom tborchestve 1910-1920-kh godov -- Liki Moderna -- Putʹ k modernu : Georgiĭ Lʹvovich Katuar -- Stilʹ modern v tvorchestve Frederika Diliusa : kont︠s︡ert dli︠a︡ fortepiano s orkestrom do minor -- Stilʹ modern i tvorchestvo Bely Bartoka (na primere opery "Zamok gert︠s︡oga Sini︠a︡i︠a︡ Boroda") -- Frit︠s︡ Kreĭsler i stilʹ modern -- Klod Debi︠u︡ssi i Moris Ravelʹ : muzyka dli︠a︡ arfy -- Klod Debi︠u︡ssi : dvenadt︠s︡atʹ ėti︠u︡dov dli︠a︡ fortepiano (...) : ot ėkzersisa do installi︠a︡t︠s︡ii -- O dikhotomii "muzhskogo" i "zhenskogo" v Pi︠a︡toĭ sonate A.N. Skri︠a︡bina (na primere motivnoĭ metriki) -- Pod znakom moderna : A.N. Skri︠a︡bin i S.S. Prokofʹev v 1913 godu -- Avangard i modern v retrospektive -- O proi︠a︡vlenii︠a︡kh "modernizma" v ispolnitelʹskom iskusstve : F. Buzoni, M. I︠U︡dina, G. Gulʹd -- Sudʹba providt︠s︡a : fortepiannai︠a︡ muzyka Ėrika Sati v sovremennom akademicheskom muzykalʹnom mire -- Otgoloski ėpokhi modern : o nekotorykh smyslovykh osobennosti︠a︡kh sovremennykh fortepiannykh sochineniĭ (Ė. Denisov, S. Slonimskiĭ, G. Zaĭt︠s︡ev) -- Zapadnye pianisty - ispolniteli russkogo avangarda pervoĭ volny : Sh. Shleĭermakher, Kh. Khenk, M.-A. Amlen -- Muzyka k filʹmu "Kabinet doktora Kaligari" : mezhdu tvorcheskoĭ rekonstrukt︠s︡ieĭ i istoricheskoĭ imitat︠s︡ieĭ -- Podvodi︠a︡ itogi -- "Pozdniĭ modernizm" v muzyke kont︠s︡a XX - nachala XXI veka : nekotorye nabli︠u︡denii︠a︡ -- Po sledam konferent︠s︡ii "Ot moderna k futurizmu" (virtualʹnai︠a︡ beseda za kruglym stolom). (shrink)
Türk kültür ve inanç tarihine bakıldığında, Türk milletinin doğa ile uyum içinde yaşadığını ve bu yaşam biçimini sürekli kılmayı amaçladığını gösteren pek çok bulgu mevcuttur. İslam öncesi Türk toplumlarında olduğu gibi, kitlesel olarak İslam dinini benimsemesinden sonra da bu yaklaşımın sürdürüldüğü görülmektedir. Bu çalışmada kadim Türk kültürünün ve İslam inancının, insanlara verdiği çevreye ilişkin değer yargıları ve davranış modelleri biyoetik kavramı çerçevesinde ele alınmıştır. Bu amaçla öncelikle eski Türk inançları, arkeolojik bulgular, metinler, destanlar incelenmiştir. İslam inancının Türklerin çevre algısına etkilerini (...) tespit edebilmek için ayet ve hadislerdeki çevreye yaklaşım örnekleri ele alınarak Müslüman Türklerin kültürel unsurlarında İslami anlayışın çevreyle kurulan ilişkiye yansımaları araştırılmıştır. Bu yolla elde edilen bulgular, çevrebilim literatüründeki biyoetik kavramıyla değerlendirilmiştir. Sonuç olarak Türklerin gerek İslam öncesi gerekse İslamiyet’i kabullerinden sonraki doğa ve evren anlayışlarının, insanı bunların üstünde değil bir parçası olarak kabul ettiği ortaya konulmuştur. (shrink)
WORK, GENDER AND POWER IN ANCIENT GREECE - EXAMPLES FORM ATHENS IN THE CLASSICAL PERIODThis article asks how different forms of work were associated with varying forms of status, class and gender in Classical Athens. Moreover, the author seeks to clarify how the male citizen collective in particular controlled society by enforcement of general ideas about what types of work were suitable for citizens, metics and slaves alike. Also, the article challenges the ideal work discourse allocating farming, politics and warfare (...) to male citizens, whereas female citizens confined to oversee the household and perform work to do with processing of food and wool. (shrink)
Bu araştırmada, ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin Din Kültür ve Ahlak Bilgisi dersine ve bu dersin öğretmenine ilişkin algılarını metaforlar aracılığıyla incelemek amaçlanmıştır. Bu çalışmada nitel araştırma desenlerinden fenomenolojik (olgubilim) desen kullanılmıştır. Verilerin analizinde içerik analizi tekniği kullanılan araştırmanın çalışma grubunu, ilkokul dördüncü sınıfta okuyan 234 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme yöntemiyle belirlenmiştir. Araştırmada veriler, “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi … gibidir/benzerdir; çünkü …”, “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi öğretmeni … gibidir/benzerdir; çünkü …” biçiminde sorulmuş (...) iki sorudan oluşan yapılandırılmış bir formla toplanmıştır. Katılımcıların geliştirdikleri metaforların analizi; verilerin kodlanması ve ayıklanması, örnek metafor imgesi derlenmesi, temaların/kategorilerin geliştirilmesi, verilerin kodlara ve temalara göre düzenlenmesi, verilerin geçerlik ve güvenirlik analizlerinin yapılması, nicel veri girişlerinin ve analizlerinin yapılması ve bulguların yorumlanması aşamaları dikkate alınarak yapılmıştır. Araştırma sonuçları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi ile bu dersin öğretmenine ilişkin ortaya koydukları metaforların genelde olumlu yönde olduğu tespit edilmiştir. Özet: Metaforlar, insanların hayatı, içinde yaşadıkları çevreyi, olguları, olayları ve nesneleri nasıl gördüklerini farklı benzetmelerle açıklığa kavuşturmaya çalışan araçlardır. Metafor, herhangi bir şeyi başka bir şeye göre anlamlandırmak veya deneyimlemek olarak da açıklanabilir. Metaforların bireylerin çevrelerini algılamalarına ve karmaşık yapıları aydınlatmalarına yarayan zihinsel imgeler olduğu söylenebilir. Metaforlar soyut olay, olgu, ilke ve kuralları somut ifadeler, örnekler ve benzetmeler kullanarak açıklayan araçlardır. Çok sayıda verinin, bilginin ortaya çıkarılmasını, yorumlanmasını, aktarılmasını, yeni bilginin fark edilmesini sağlaması ve belirsizlikleri ortadan kaldırması metaforların bazı temel işlevleri arasında sayılabilir. Metaforların, karmaşık yapıları anlaşılır kılan, eğitimle ilgili algıları çeşitlendiren, öğretmenlerin rollerini betimleyen, öğretmen ve öğrencilerin eğitime ilişkin görüşlerini ortaya çıkaran benzetim araçları olma özellikleri bulunmaktadır. Bu çalışmada, ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin, deneyimlerine bağlı olarak Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine ve bu dersin öğretmenine ilişkin zihin dünyalarında oluşturdukları algı ve tepkilerinin metaforlar aracılığıyla derinlemesine incelenmesi amaçlanmıştır. Bir ders ve bu dersin öğretmeniyle ilgili üretilen metaforlar, öğrencilerin eğitim-öğretim faaliyetlerine ilişkin algıları hakkında önemli fikirler verme potansiyeli taşımaktadır. Bu noktadan hareketle, bu çalışmada öğrencilerin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine ve bu dersin öğretmenine ilişkin duygu ve düşünce dünyalarında oluşturdukları anlamları sorgulayarak, eğitim-öğretim uygulamalarına ilişkin bakış açılarının analiz edilmesi hedeflenmektedir. İlkokul öğrencilerinin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi ve bu dersin öğretmeni hakkındaki algılarını metaforlar aracılığıyla irdeleyen akademik çalışmaya rastlanmamış olması bu çalışmayı özgün kılmaktadır. Eğitimde öğrencilerin algılarının özellikle ilkokul ve ortaokul dönemlerinde oluştuğu dikkate alındığında, öğrencilerin derslere ve öğretmenlere ilişkin algılarının erken yaşlarda tespit edilmesinin gerekli ve önemli olduğu söylenebilir. Bu çalışmanın, öğrencilerin bir derse ve o dersin öğretmenine ilişkin algılarını metaforlar aracılığıyla ortaya koyması bakımından literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu araştırma kapsamında öğrenciler tarafından üretilen metaforların, “nasıl bir öğretmen?” ve “nasıl bir ders?” sorularına verilmiş cevaplar olmasının da araştırmaya ayrı bir önem kattığı düşünülmektedir. Bu çalışmada nitel araştırma desenlerinden fenomenolojik (olgubilim) desen kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, 234 ilkokul dördüncü sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Çalışma grubu amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme yöntemiyle belirlenmiştir. Araştırmada veriler, iki sorudan (“Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi … gibidir/benzerdir; çünkü …”, “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi öğretmeni … gibidir/benzerdir; çünkü …”) oluşan yapılandırılmış bir form aracılığıyla toplanmış ve araştırmada elde edilen verilerin analizinde içerik analizi tekniği kullanılmıştır. Katılımcıların geliştirdikleri metaforların analizi; verilerin kodlanması ve ayıklanması, örnek metafor imgesi derlenmesi, temaların/kategorilerin geliştirilmesi, verilerin kodlara ve temalara göre düzenlenmesi, verilerin geçerlik ve güvenirlik analizlerinin yapılması, nicel veri girişlerinin ve analizlerinin yapılması ve bulguların yorumlanması aşamaları dikkate alınarak yapılmıştır. Araştırmada, öğrencilerin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine ilişkin toplam 46 metafor ürettikleri ve derse ilişkin olarak en sık tekrarlanan metaforun ise “Allah sevgisi” metaforu, olduğu; Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine ilişkin üretilen metaforların 6 kategoride toplandığı ve bu kategoriler içerisinde en yüksek frekansa sahip kategorinin ise “Huzur veren bir ders” kategorisi olduğu belirlemiştir. Katılımcıların Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenine ilişkin olarak ise toplam 52 metafor ürettikleri ve öğretmene ilişkin en sık tekrarlanan metaforun ise “Hoca”, metaforu olduğu; Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenine ilişkin üretilen metaforların 7 kategoride toplandığı ve bu kategoriler içerisinde en yüksek frekansa sahip kategorinin ise “Huzur veren öğretmen” kategorisi olduğu tespit edilmiştir. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine ilişkin olarak üretilmiş olan metaforlar, dersin amaçlarının, içeriğinin, öğrenme-öğretme süreçlerinin ve ölçme-değerlendirme faaliyetlerinin birer kare çekilmiş fotoğrafları olarak değerlendirilebilir. Ders hakkında üretilen metaforlar, dersin önemini, öğrenci tarafından ne kadar önemsendiğini, hangi yönünün sevilip sevilmediğini, öğrencilerin derse yönelik istek ve beklentilerini ortaya çıkararak, öğretim programı hazırlayıcıların ve bu konulardaki karar vericilerin dikkatlerinin yönünü belirleyebilir. Bu araştırmada öğrenciler tarafından üretilmiş olan metaforlar, öğrenci gözüyle “nasıl bir ders?” sorusuna verilmiş cevaplar olarak da değerlendirilebilir. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenine ilişkin olarak üretilmiş olan metaforlar, öğretmenlerin kim olduklarını, nerede durduklarını, nasıl öğrettiklerini ve nasıl tanımlandıklarını ortaya çıkaran önemli araçlardır. Öğrenciler tarafından üretilmiş olan metaforlar, öğretmenlerin bir başka göz/gözler tarafından tanımlanmaları anlamına gelir ki bu da öğretmenin birçok açıdan kendisinin farkına varmasını ve kendisini daha tarafsız olarak tanımasını sağlayacaktır. Bu araştırmada öğrenciler tarafından üretilmiş olan metaforlar, “nasıl bir öğretmen?” sorusuna verilmiş cevaplar olarak da değerlendirilebilir. Araştırma sonuçları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi ile bu dersin öğretmenine ilişkin ortaya koydukları metaforların genelde olumlu yönde olduğu görülmektedir. Bu bağlamda, öğrencilerin söz konusu derse ve dersin öğretmenine yönelik olumlu algılara sahip oldukları, hem ders hem de dersin öğretmeni hakkında olumlu düşünceler taşıdıkları söylenebilir. Çok fazla olmamakla birlikte bazı metaforların ve bazı metafor açıklamalarının olumsuz olması, bazı öğrencilerin derse ve dersin öğretmene ilişkin bir kısım olumsuz duygu ve düşüncelere sahip olduklarını da göstermektedir. Öğrencilerin derse ve dersin öğretmenine yönelik olumlu duygu ve düşünceler içerisinde olmalarının başarılarının artmasına önemli oranda etki yaptığı gerçeği dikkate alınarak; Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi ve dersin öğretmeni hakkında olumsuz metaforlar üreten öğrencilerin bu yöndeki görüş ve düşünceleri ayrıntılı olarak değerlendirilerek olumsuz algılarının ortadan kaldırılması için gerekli önemler alınmalıdır. (shrink)
Türk İslam Edebiyatında, dinî-tasavvufî muhtevalı çok sayıda telif veya tercüme nasihatname kaleme alınmıştır. İslam kültürü ve klasik Türk edebiyatı dairesinde manzum ya da mensur formda yazılan bu eserlerde İslam inanç ve ibadet esasları hakkında bilgiler verilmiş; insanların ahlaklı, imanlı, dinin emir ve yasaklarına riayet eden, Hz. Peygamber’in hadislerini önceleyen, yardımsever ve hoşgörülü bir birey olmaları öğütlenmiştir. Bu nasihatnamelerden biri, farklı nazım türleri ve şekillerinden oluşan manzumelerin vasıta beyitleriyle birbirine bağlandığı Gencü’l-Esrâr’dır. Sufi geleneğin bir halkası olan müellif Gaziantepli Seyyid Muhammed Ali (...) Rıza, cennet mefhumunu çeşitli yönlerden ele alarak müritleri irşat etmeye gayret göstermiştir. Kimi zaman ayet ve hadisleri iktibas ederek ikna ve delil tekniğiyle sözünü güvenilir kılmış; kimi zaman da edebiyat sanatının unsurlarıyla ferdî cennet tasavvurunu harmanlayarak, insanların cennete vasıl olabilme arzularını artırmaya çalışmıştır. Gencü’l-Esrâr’da, cennet mefhumunun hangi boyutlarda ve suretlerde tasvir edildiğini ortaya koymayı hedeflediğimiz çalışmamızda öncelikle cennet ile ilgili veriler tespit edilerek sınıflandırılmıştır. Seyyid Muhammed Ali Rıza’nın cennet tasavvuru ve tasvirine dair bir çıkarımda bulunmamıza yardımcı olabilecek her türlü bilgi, yorum ve anlatı “Cennetin Fizikî Tasviri ve Muhtevası”, “Cennet İsimlerinin, Çeşitlerinin ve Kapılarının Tasviri”, “Cennet Sakinlerinin Tasviri” ve “Esrârî’nin Cennete Kavuşma Aruzusunu Dile Getirişi” olmak üzere dört başlık altında incelenmiştir. Makalede ayrıca, cennetin tasvir ve tahkiye edildiği bölümlerde müellifin başvurduğu anlatım teknikleri ve sergilediği anlatım üslubu da ortaya konmaya çalışılmıştır. (shrink)
There is an emergency to inform people about the biotechnological revolution and its multidirectional consequences in every day's life. Bioethical issues should be methodically analysed, since the definition of the term depends upon the educational background and the speciality of each scientist involved.An increasing international awareness is gradually expressed by the various bodies,, materialized through a series of declarations and legislative regulations or by establishing various assemblies responsible for bioethical issues. However the economic dimension interfering in the field causes a (...) strong pressure for acceleration of the relevant research and its applications. Thus, the role of the assemblies is deteriorated mainly to consultative recommendations hardly efficient for the acceptance of protective for the consumers countermeasures. The mean citizen is unprotected against the consequences concerning him and his environment. Therefore there is a demand for stregthening the educational initiatives addresed either to the students of particular disciplines or to the wide public which will hopefully increase the level of the respective knowledge. (shrink)
İslâm’da setr-i avret kadın ve erkek için farz olan hükümlerden biridir. Dinî/fıkhî bir terim olarak setr-i avret, vücudun şer’an/dinen örtülmesi gereken yerlerini örtmek, demektir. İslam hukukçuları, setr-i avretin namazın sıhhat/geçerlilik şartı olup olmaması hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu konuda biri cumhura, diğeri ise Mâlikîlere ait olmak üzere iki temel yaklaşım bulunmaktadır. Cumhura göre setr-i avret namazın sıhhat şartıdır. Dolayısıyla setr-i avret şartına riayet edilmeden kılınan namaz sahih değildir. Bu şekilde kılınan namazın vakit içinde veya vakit dışında mutlak olarak iadesi gerekir. Setr-i (...) avretin namazın sıhhat şartı olup olmaması ile ilgili Mâlikî mezhebinde ise iki yaklaşım bulunmaktadır. Birinci yaklaşım cumhur ile aynıdır. İkinci yaklaşıma göre ise setr-i avret İslâm’da genel bir farz olup ayrıca namazın sıhhat şartı değildir. Bu ikinci görüşü kabul eden Mâlikîlere göre namazda setr-i avret şartına riayet sünnettir. Diğer taraftan Mâlikî mezhebinde namazın sıhhatine etkisi açısından avret, avret-i muğalleza ve avret-i muhaffefe diye ikiye ayrılmaktadır. Setr-i avretin namazın sıhhat şartı olup olmaması ile ilgili ihtilaf avret-i muğalleza ile ilgilidir. Avret-i muhaffefenin namazın sıhhat şartı olmadığı hususunda ise ittifak vardır. Setr-i avretin namazın sıhhat şartı olup olmaması ile ilgili klasik fıkıh doktrinindeki ihtilafın bazı fıkhî semeresi/sonuçları bulunmaktadır. Nitekim cumhura göre ister avret-i muğalleza olsun ister avret-i muhaffefe olsun avreti açık olarak kılınan namaz sahih değildir ve mutlak iadesi gerekir. Maliki mezhebinde ise avreti muğalleza ve muhaffefe olmasına göre farklı görüşler bulunmaktadır. Vücutta açılan yerin avret-i muğalleza olması halinde; Setr-i avreti namazın sıhhat şartı kabul edenlere göre namaz sahih değildir ve mutlak iadesi gerekir. Setr-i avreti namazın sıhhat şartı kabul etmeyenlere göre ise namaz sahih olmakla birlikte vakit içerisinde iadesi müstehaptır. Vakit çıktıktan sonra ise namazın iadesi gerekmez. Vücutta açılan yerin avret-i muhaffefe olması halinde ise tüm Mâlikîlere göre ittifakla namaz sahihtir. Vakit içerisinde iadesi müstehap olmakla birlikte vakit çıktıktan sonra iadesi gerekmez. Setr-i avretin namazın sıhhat şartı olup olmaması ile ilgili klasik fıkıh doktrinindeki ihtilafın özellikle avret-i muhaffefe açısından uygulamadaki örnekleri ile ilgili şu söylenebilir: Setr-i avreti namazın sıhhat şartı kabul etmeyen Mâlikîlere göre kadınların başı, dizden aşağısı ve kolları açık namaz kılması sahihtir. Yine onlara göre avret-i muhaffefeden sayıldığı için erkeklerin uylukları/kalçaları açık namaz kılması sahihtir. (shrink)
Contributed articles on the representation of death in different religion, with reference to Indic and European philosophy; includes articles on the representation of death in literature.
Orta Çağ’da, İslam düşüncesi içerisinde yazılmış olan İbn Sînâ’nın eş-Şifâ: İlahiyat’ı, Gazzâlî’nin Makâsıdu’l-Felâsife’si ve İbn Rüşd’ün, Aristoteles’in eserlerine yazmış olduğu şerhler gibi pek çok felsefî ve teolojik eser Latinceye çevrilmiştir. Söz konusu çeviri eserler vasıtasıyla, İslam düşüncesinde carî olan, Tanrı’nın tikelleri kendi zatlarında bilip bilmediği, Tanrı’nın zatı gereği fiilde bulunup bulunmadığı, din ve felsefenin uzlaşıp uzlaşmayacağı gibi tartışmalı pek çok mesele Batı’ya intikal etmiştir. Bunlara ilaveten Tanrı’nın mutlak kudretinin alanının ne olduğu sorunu da Batı düşüncesinde bilinir hale gelmiştir. Bu çalışmada, (...) “Tanrı mantıksal olarak mümkün olanı yapabilir ve bu durum Tanrı’nın mutlak kudretine halel getirmez” anlayışının Latin Batı dünyasına İbn Sînâ’nın eş-Şifâ’sı ve Gazzâlî’nin Makâsıdu’l-Felâsife’sinin çevrileri vasıtasıyla intikal ettiği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla, Gazzâlî’nin Makâsıdu’l-Felâsife’de bu konuya ilişkin serdettiği fikirler ile Hristiyan teolog/düşünür Thomas Aquinas’ın fikirleri arasında önemli ölçüde benzerlik söz konusudur. Söz konusu benzerlik temele alınarak, Thomas Aquinas’ın bu hususta İslam düşüncesinden beslendiğini söylemek kuvvetle muhtemeldir. (shrink)