Bu çalışma, teşbihin beyan ilmi içerisindeki yerini klasik belagat çalışmaları üzerinden araştırmayı amaçlamaktadır. Klasik kabulde beyan ilminin; teşbih, mecaz ve kinaye olmak üzere üç temel konusu bulunmakta ve söz sanatları bu konuların altında ele alınmaktadır. Beyan ilmi içerisinde mütalaa edilen söz sanatları, ekseriyetle, anlamına çıkarım yoluyla ulaşılan ifade biçimleridir. Şu var ki teşbihte anlama ulaşmak için çıkarıma gerek duyulmaz. Öte yandan teşbihin beyan ilmi içerisindeki konumuna ilişkin mevcut kabulü nakzeden ifadeler bulunmaktadır. Çalışmamız, belagat literatüründe tartışılan hakikat-mecaz ayrımının beyan ilminin konularını (...) belirleyen bir kıstas olduğunu savunmakta ve bu savı gerekçelendirmek üzere üç hususu dikkate almaktadır. Bunlar: klasik çalışmaların belagati alt dallara ayırmada esas aldığı belirleyici özellikler, teşbihi tanımlamada kullandığı parametreler ve son olarak hakikat-mecaz ayrımında kullandığı parametrelerdir. Araştırmamızın başlıca sonucu: klasik yaklaşımın teşbihi, söze kattığı güzellik ve ikna edicilik açısından özel bir ifade türü kabul ettiği ancak beyan ilminde yer alan diğer söz sanatları gibi çıkarıma dayalı anlatım biçimlerinden kabul etmediğidir. Klasik belagat literatürü, teşbihin istiarenin zeminini oluşturan bir konu olduğunu açıkça ifade ederken aynı açıklığı teşbihin doğrudan anlatım olduğunu ifade etme konusunda göstermemiştir. (shrink)
Bu çalışmada, ortaöğretim öğrencilerinin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi ve öğretmenine yönelik algılarının metaforlar aracılığı ile belirlenmesi amaçlanmıştır. Nitel araştırma desenlerinden fenomenolojik desende tasarlanan araştırmada katılımcılar amaçlı örneklem yöntemleri arasında yer alan ölçüt örnekleme yöntemiyle belirlenmiştir. Veriler 2021- 2022 eğitim öğretim yılında 4 farklı ortaöğretim kurumunda öğrenim gören 262 öğrenciden toplanmıştır. Araştırma verileri katılımcıların kendilerine verilen formda belirtilen “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni … gibidir- benzer/ çünkü... ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi… gibidir-benzer/ çünkü …” cümlelerini tamamlamasıyla (...) elde edilmiştir. Bu aşamada elde edilen metaforlar anlamsal içeriğine göre kategori ve tamalara ayrılmış, sayısal olarak ifade edilerek tablolaştırılmış ve okuyucunun anlayabileceği bir biçimde düzenlenerek yorumlanmıştır. Öğrencilerin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine ilişkin metaforik algılarının olumlu, olumsuz ve netlik taşımayan olmak üzere üç temada toplandığının belirlendiği araştırmada, öğrencilerin büyük kısmının hem Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenine hem de Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine ilişkin olumlu metaforlar ürettiği belirlenmiştir. (shrink)
Comparative study of Vaiśeshikasūtrāvr̥tti of Candrānanda on Vaiśeshikasūtra of Kaṇāda and Yuktidīpikā commentary on Sāṅkhyakārikā of Iśvarakr̥shṇa, works on the fundamentals of Vaiśeshika and Sāṅkhya philosophy.
Mu‘allâkâtların, tefsir, nahiv, sarf ve dil ilimlerindeki önemli rolünün yanı sıra Arap dili ve edebiyatı âleminde de yüksek ve önemli bir konumu bulunmaktadır. Cahiliye devri müfredatlarının pek çoğunu kapsamasından ötürü dil ve edebiyat erbabı ona önem atfetmiştir. Onlardan biri de, ‘Şerhü’l-Kasâ’idi’l-السبع’ adıyla el-Muâ‘llekât’a yaptığı şerhiyle Ebu Bekir Muhammed bin el-Kasım bin Beşar bin el-Anbari. Bu eserinde pek çok nahiv, zamirin aidiyeti, harflerin manası, zarf ile car ve mecrûrun bağlı olduğu yerin belirlenmesi, müfredatlarıni‘râbı, illetler arasındaki üstünlükler, kıyasa ve luğatta asıl olana, (...) kelimenin irabını belirlemede bazı seslerin etki nedenlerine, sarf, lügat, belağat, eleştiri vb. konulara değinmektedir. Bu itibarla bu araştırma, betimsel analitik yöntemini kullanarak et-Anbari’ninMu‘allâkât şerhindeki nahiv yöntemini, Arap nahiv ilminde iki önemli konu olan kıyas ve ta‘lîl ile ilgili duruşunu açıklayarak değerlendirmeyi hedeflemektedir. (shrink)
Bu kitapta, Ebû İshâk es-Saffâr’ın (öl. 534/1139) kelâmî görüşleri, Telḫîṣü’l-edille li-ḳavâʿidi’t-tevḥîd adlı eserinde Allah’ın isimlerinin anlamlarını açıklarken yaptığı yorumlar çerçevesinde ele alınmaktadır. Ebû İshâk es-Saffâr, 6./12. yüzyıl Hanefî-Mâtürîdî âlimlerinden biridir. Kelâma dair Telḫîṣü’l-edille eserinde esmâ-i hüsnâ konusuna ayrıntılı olarak yer vermektedir. İki cilt hâlinde yayımlanan bu eserin yaklaşık üçte birlik bir kısmını esmâ-i hüsnâ konusu oluşturmaktadır. Bu kısım incelendiğinde, Saffâr’ın Allah’ın varlığı, birliği ve sıfatları ile ilgili konular başta olmak üzere pek çok konuyu 175 esmâ-i hüsnâya dayanarak izah ettiği görülmektedir. (...) O, esmâ-i hüsnâ bölümünde yer vermediği bazı isimlere ise müstakil başlıklar altında değinmektedir. Örneğin el-Mütekkelim ismi kelâm sıfatını bağlamında ve halku’l-Kur’ân ile icâz’ul-Kur’ân gibi konularla ilişkili bir şekilde ele almaktadır. Bu isimler de listeye dahil edildiğinde sayı 178’e ulaşmaktadır. Bu durumda eserin yarısını esmâ-i hüsnâ konusu teşkil etmektedir. -/- Saffâr, esmâ-i hüsnâ bölümünde alfabetik bir sıra içerisinde ele aldığı ilâhî isimleri öncelikle lugavî (semantik) yönden izah etmektedir. Sonrasında ise değerlendirdiği ilahî ismi, bir kelâm konusu ile bağlantı kurarak kelâmî perspektifle açıklamaktadır Esmâ-i hüsnâ temelinde ele alınan konuların hilâfet meselesi hariç diğer kelâm bahislerini kapsadığı görülmektedir. Saffâr öncesi Hanefî-Mâtürîdî kelâm literatürü içinde esmâ-i hüsnânın bu kadar kapsamlı ele alındığı başka bir eser bilinmemektedir. -/- Bu kitap; üç ana bölümden oluşmaktadır. “Metodolojik Çerçeve” başlıklı giriş bölümünde çalışmanın konusu, önemi, amacı, yöntemi ve kaynakları hakkında bilgi verilmiştir. Birinci bölümde Saffâr’ın yaşadığı sosyokültürel çevre olan Mâverâünnehir bölgesi ile Buhara ve Merv şehirlerinin siyasî, sosyal ve dinî durumu ortaya konulmaya çalışılmıştır. İkinci bölümde esmâ-i hüsna konusunun anlaşılmasına temel oluşturan isim, tesmiye, müsemmâ, sıfat ve vasf gibi kavramlar ile esmâ-i hüsnânın sayısı ve ihsâsı gibi kelâmî tartışmalara değinilmiştir. Sonrasında Saffâr öncesi dönemde kaleme alınan esmâ-i hüsnâ litaratürü hakkında bilgi verilmiştir. Bölüm sonuna Saffâr’ın rivayet ettiği 178 ilahî isme dair ayrıntılı bir tablo eklenmiştir. Üçüncü bölümde öncelikle, Saffâr’ın esmâ-i hüsnâyı izah ederken dikkate aldığı kelâmî ilkeler tespit edilmeye çalışılmıştır. Sonrasında ise Saffâr’ın Telḫîṣü’l-edille’de ilâhî isimleri açıklarken ortaya koyduğu kelâmî görüş ve değerlendirmeler belirlenerek sistematik bir şekilde kategorize edilmiştir. Bu kapsamda ele alınan her konunun sonuna ilgili ilâhî isimleri ve bağlantılı olduğu tartışmaları içeren tablolar eklenmiştir. Sonuç bölümünde ise Saffâr’ın esmâ-i hüsnâ anlayışına dayanan kelâm yöntemine dair ulaştığımız sonuçlara yer verilmiştir. Bu kitapta onun, esmâ-i hüsnânın %75’inde kelâmî yorumlarda bulunduğu ve bilgi-varlık bahsinden âhiret hayatına kadar bütün kelâm konularını esmâ-i hüsnâ ile bağlantılı yorumladığı tespit edilmiştir. Ulaşılan bu sonuçlar, Saffâr’ın kelâm anlayışının ilâhî isimlerin yorumuna dayandığını ortaya koymaktadır. [his book discusses the theological views of Abū Isḥāq al-Ṣaffār d. 534/1139), within the framework of his comments on the meanings of Allah’s names, provided in his work titled Talkhīṣ al-adilla. Abū Isḥāq al-Ṣaffār is one of the Ḥanafite-Māturīdite scholars in the 6th/12th century. In his work titled Talkhīṣ al-adilla li-qawāʿid al-tawḥīd on kalām, he spared extensive space for al-asmāʾ al-husnā. Approximately one third of this work, published in two volumes, is devoted to al-asmāʾ al-husnā. An examination of the related section reveals that al-Ṣaffār explains many issues, particularly those related to the existence, unity and attributes of Allah, based on 175 al-asmāʾ al-husnā. He mentions some of the names that he does not include in the al-asmāʾ al-husnā section under separate headings. For example, the name al-Mutakallim is addressed within the context of the attribute of kalām and in relation to subjects, such as the khalq al-Qurʾān and i‘jaz al-Qurʾān. Upon the addition of these names to the list, the number names reaches 178. This means that half of the work deals with the subject of al-asmāʾ al-husnā. -/- al-Ṣaffār lists the divine names in alphabetical order and explains them semantically in the chapter of al-asmāʾ al-husnā. Then he goes on to clarify each divine name through a theological lens with a specific reference to the subject of kalām. In the pre-Saffar Ḥanafite-Māturīdite theological literature, there is no other work that addresses al-asmāʾ al-husnā in such an extensive way. -/- This book consists of three main sections. The first section titled “Methodological Framework”, elaborates on the focus, significance, purpose and method of the study, along with the sources used. The first part describes the political, social and religious status of Transoxiana (Mā-warāʾ al-Nahr) region and the cities of Bukhara and Marw, the sociocultural environment in which Saffar lived. The second chapter addresses various concepts, which promote the understanding of al-asmāʾ al-husnā, such as name, tasmiya, musammā, attribute and qualification in addition to the theological debates such as the number and iḥṣāʾ of al-asmāʾ al-husnā. Then, it provides information about the al-asmāʾ al-husnā literature produced in the pre- Ṣaffār period. The end of each chapter comes with a detailed table with the 178 divine names mentioned by al-Ṣaffār. In the third chapter, the author initially discusses the theological principles that al-Ṣaffār considered while explaining the essence of al-asmāʾ al-husnā. This section also determines and systematically categorizes the theological views and evaluations put forward by al-Ṣaffār while explaining the divine names in Talkhīṣ al-adilla. The tables with the divine names and the related discussions can be seen at the end of the discussion for each subject. The last section presents the conclusions reached, regarding the kalām method based on al-Ṣaffār’s understanding of the essence of al-asmāʾ al-husnā. The present study revealed that he made theological interpretations in 75% of the al-asmāʾ al-husnā and interpreted all theological issues ranging from the subjects of knowledge and existence to the Afterlife in connection with the al-asmāʾ al-husnā. These results indicate that al-Ṣaffār's understanding of kalām is based on the interpretation of the divine names.]. (shrink)
Ve?ka?an?tha was the most important systematiser of the Vi?i???dvaita school of Ved?nta. This article describes his use of Buddhist sources and shows how Ve?ka?an?tha reused Buddhist texts to a much more significant extent than his predecessors Y?muna and R?m?nuja. The reused text-passages come mostly from the epistemological school of Buddhist philosophy but there are important exceptions, attesting that Ve?ka?an?tha was also aware of Buddhist schools such as the Vaibh??ikas, of whom only little is preserved today. Given that Buddhist philosophy was (...) no longer an active presence in South India at the time of Ve?ka?an?tha, his interest in it must be due to factors other than his polemical agenda. Perhaps, his project of enlarging Vi?i???dvaita Ved?nta made him confront outsiders such as Buddhist thinkers and his intellectual interest in philosophy made him engage in a genuine confrontation with them. (shrink)
Muhammed Kâsım Nânotevî başkanlığında kurulan Diyobendîlerin ta-savvuf ile irtibatını konu edinen bu çalışmanın temel amacı, Hint alt kıtasının dinî yaşantısında etkin olan Diyobendîlerin tasavvufa olan yaklaşımlarını analiz etmektir. Çalışmada öncelikle Diyobend’in kuruluşu, İngilizlere karşı mücadeleleri, Osmanlı Devleti ile temasları ve daha sonra Diyobendîlerin tasavvuf anlayışına dâir bilgilere yer verilmiştir. Onların tasavvuf ile ilişkileri araştırılırken literatür açısından Diyobendîler ile ilgili temel kaynaklara bakılmıştır. Bu kaynaklar geniş bir incelemeye tabi tutularak onların tasavvufa bakış açıları tespit edilmeye çalışılmıştır. Elde edilen sonuçlar kısaca şöyle (...) özetlenebilir: Sünnî olan Diyobendîler tasavvufu şerîatın bir parçası olarak görmektedirler. Onlar, mânevî hastalıklardan korunmak için tasavvufa sarılmaya, mürşidlerin sünnete ittibasına ve bid’atlardan uzak durmaya önem vermiş, ayrıca nübüvvetin velâyetten üstün olduğunu, kerâmetin hak olduğunu ve vahdet-i vücûdun tasavvufun esaslarından biri olmayıp bunun bir hâl olduğunu ifade etmişlerdir. Eğitim müfredatlarında tasavvuf klasiklerinin yanı sıra kendi mürşidlerinin yazdığı eserleri de okutan Diyobendîlerin tasavvufun birçok konusunda söz sahibi oldukları tespit edilmiştir. (shrink)
Teravih namazının dört rekâtlık bölümlerinin farklı makamlardan tilavetle kılınması ile aralarında uygun ilahi ve salavatların okunması şeklindeki cami musikisi uygulaması teravih tertibi adıyla anılmaktadır. Tarihi süreciyle ilgili detaylı bilgi bulunmasa da özellikle son yüzyılda Ramazan ayının her gecesi için seçilmiş ilahilerin yer aldığı birkaç derleme kaleme alınmıştır. Bu çalışmada Kasımpaşa Mevlevîhânesi dervişlerinden Edirneli Ömer Efendi tarafından 1889’da hazırlanan, bugün Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu’nda A-1258 numarada kayıtlı, Ramazân-ı Şerîfe Mahsûs Âyîn-i Şerîf Mecmûası değerlendirilecektir. Mecmuanın diğer tertiplerden farkı, repertuvarın ağırlıklı olarak Mevlevî (...) âyinlerinden seçilen pasajlardan oluşmasıdır. Yirmi altı gece için hazırlanan mecmuanın girişinde bir fihrist yer almaktadır. İlerleyen sayfalarda her gece için seçilen âyin pasajları ve az sayıdaki ilahinin güfteleri yazılmıştır. Çalışmada öncelikle mecmuanın yapısı, düzeni ve kullanımı analiz edilmiştir. Ardından pasajlarının hangi Mevlevî âyinlerine ait olduğu tespit edilerek mecmuanın repertuvarı ortaya konmuştur. Buradan hareketle ilgili mecmua ile sonraki teravihe mahsus ilahi derlemelerinin mukayesesi yapılarak teravih tertibinde ortaya çıkan çeşitlilik tartışılmıştır. (shrink)
Tato studie se zabývá dvěma spřízněnými jevy odehrávajícími se ve vědeckém prostředí. Jedná se o fenomén frustrace ve vědecké praxi a s ním spojenou touhu po rozpoznání vlastního výzkumu vědeckou komunitou a následně o otázku uznání od akademického společenství. Zmíněné fenomény jsou přitom úzce propojeny s ústředním tématem filosofie a sociologie vědy: kdo rozhoduje, co bude předmětem vědeckého bádání? Předkládaná studie nejprve představuje Mertonův mýtus o okamžitém rozpoznání vědeckého objevu a následně prostřednictvím exkurzu do oblasti ekonomie a na příkladech z (...) vědecké praxe poukazuje na jeho neplatnost. V závěru textu jsou společně s jejich dekonstrukcí navrhnuta možná řešení popsaných problémů. Text je také kritickým návratem ke dvěma studiím Josepha Agassiho, žáka Karla R. Poppera a tvrdošíjného zastánce kritického racionalismu, neboť právě Agassi ve svých dílech rozebírá dopady vědeckého vyloučení a neochoty naslouchat. (shrink)
Muslim legal culture is becoming more relevant to modern Ukraine, which can be explained, on the one hand, by the nature of Islam and, on the other, by the peculiarities of its current state in our country. After all, the internal logic of Islam, as a universal system that encompasses both religious and secular life, as one of the components of the awakening of Islam, involves recourse to Sharia, a strict adherence to which is an unmistakable criterion for Muslims of (...) deep religious faith. On the other hand, in addition to religious revival, in the lives of Muslims, social and economic, political, national and cultural problems need to be addressed and secular. It is secular relations that led to the formation of Muslim jurisprudence and its subsequent evolution. (shrink)