This article addresses two questions related to the discrimination of homosexuals in the British Armed Forces as illuminated in the judgments of the European Court of Human Rights in the casesSmith and Grady v. the United KingdomandBeck, Copp and Bazeley v. the United Kingdom. First, how does the military organization obtain knowledge about its subjects? Two works by Michel Foucault concerning the thematic of confession—The Will to KnowledgeandAbout the Beginning of the Hermeneutics of the Self: Two Lectures at Dartmouth—provide a (...) foundation for answering this question. Second, what happens when this knowledge obtained by the military organization comes into contact with the legal system? In relation to this question, Foucauldian theories of law are discussed, namely the so-called ‘expulsion thesis’ and ‘polyvalence theory’. It is argued that the production of knowledge in the context of these cases is intertwined with the technique of confession. However, the confession does not only operate at the level of the military organization but also as an internal practice of the individual. When this knowledge then encounters the legal system, it appears that the law puts up a certain resistance towards other forms of power, e.g. disciplinary power. It is argued that this resistance is due to the law’s ‘strategic openness’, i.e. the possibility to harness the law to different strategic purposes, due to which law can never be fully subordinated by external powers. (shrink)

Bu makale, Osmanlı Devleti’nin Halep’teki en güçlü dönemi olan Kânûnî Sultan Süleyman döneminde Halep’in me ş hur alimi Radıyyüddin İ bnü’l-Hanbelî’nin dönemin en me ş hur divân-ı hümâyundaki ba ş kâtib ve ni ş ancısı Celâlzâde Mustafa Çelebi’ye ithafen yazmı ş oldu ğ u bir risalenin tahkikini içermektedir. Eser, devlette kâtiplik ve in ş â ilmi alanında yazılmı ş önemli ve litaretürde yeri olacak bir eserdir. Eseri önemi kılan birçok etken bulunmaktadır. Bu etkenlerin ba ş ında büyük bir dil âlimi (...) ve tarihçi bu iki ilimle me ş hur bir ilim ailesi mensubu bir ş ahsiyet tarafından kaleme alınmasıdır. Eseri önemli kılan bir di ğ er etken, Osmanlı Devleti’nin zirvesi addedilen Kânûnî’nin döneminde, devletin en me ş hur ba ş kâtibi ve ni ş ancısına ithafen yazılmı ş olmasıdır. Zira “Kânûnî” Sultan Süleyman’nın bu lakabı almasında en önemli rolü Celâlzâde Mustafa Çelebi üstlenmi ş tir. Eseri üç ana ba ş lık altında ele almak mümkündür. Müellif birinci ba ş lık altında, kâtiplerin ihâta etmeliri gereken Kur’an-ı Kerîm, hadis-i ş erifler, dil ve ş iir gibi alanlar hakkında örneklerle tafsilâtlı bilgiler vermektedir. İ kinci ba ş lıkta, kâtiplerin faziletleri ve üstünlükleri hakkında önemli bilgi ve ya ş anmı ş örneklerden sonra üçüncü bölümde, eserin ba ş ından beri gizledi ğ i Celâlzâde Mustafa Çelebi’nin ismini içeren ve onu meth eden bir beyt ş iiri, uzun bir kasidenin birinci harflerine gizlemi ş tir. Eserin son sayfasında beyt açık bir ş ekilde yazılmı ş eserin müellifin babası tarafından Edirne’de istinsâh edildi ğ i aktarılmaktadır. (shrink)