Chez Leibniz tout veut être determiné par certains principes. L'ordre logique, l'ontologie, la métaphysique, la morale, même la volonté divine, dependent entièrement d'eux. Le principe de contradiction décide ce qui est ou non logiquement possible. D'autre part, le principe de raison suffisante est consideré par notre auteur comme principe des existences, mais il n'arrive pas à expliquer la realité. C'est pour cela qu'on fait appel au principe de perfection, une sorte de corollaire du principe de raison qui vient le concretiser. (...) Selon ce que nous cherchons à montrer ici, on pourrait bien l'interpréter comme la racine de la contingence, en même temps que comme le fondement de la liberté; en un mot, il représenterait en quelque sorte la cléf-de-voute de l'univers éthique leibnizien. Il ne faut pas oublier qu'on parle de la règle de ce qui doit être. (shrink)
Este libro es un homenaje a la trayectoria intelectual y académica de la profesora María Teresa López de la Vieja, Catedrática emérita de la Universidad de Salamanca. En él se trazan algunos de los caminos que, con su obra, nos invita a transitar. El volumen recoge contribuciones de colegas de varias nacionalidades y procedentes de diversos ámbitos de reflexión que le son afines: la filosofía moral y política, la literatura, la teoría de la argumentación, los estudios feministas, las éticas aplicadas, (...) la bioética. Los capítulos que componen este libro dan voz a varias generaciones de investigadoras e investigadores que han acompañado y acompañan su andadura académica y que aquí dialogan con ella haciendo propias sus preocupaciones intelectuales. Con su participación contribuyen al justo reconocimiento de su dedicación a la labor docente e investigadora. (shrink)
Öz Çalışmanın konusu irfanî geleneğin on beşinci yüzyıldaki önemli temsilcilerinden ve aynı zamanda İbnü’l-Arabî’nin takipçilerinden biri olan İbn Türke’nin varlık mertebelerine dair görüşleridir. Konu, İbn Türke’nin varlık ve varlığın mertebeleri ile ilgili düşüncelerinden hareketle hazırlanmıştır. Birincil kaynakların esas alındığı bu çalışmada, İbn Türke ve Ekberî geleneğin önemli temsilcilerinin eserlerine müracaat edilmiştir. Çalışmanın amacı, felsefe ve kelâmın yanı sıra tasavvuf felsefesinin en önemli konularından biri olan varlık düşüncesi ve varlık mertebelerini İbn Türke’nin görüşleri çerçevesinde ele alarak âlemdeki varoluşun hakikatinin ne olduğu, (...) insanoğlunun özünün nereden geldiği gibi temel sorulara cevap olabilecek özgün bir çalışma ortaya koymaktır. Bu çalışmayla; varlığın bir ve tek hakikat olduğu, Hak’tan feyz ederek görünür âlemde ortaya çıkan her şeyin O’nun isim ve sıfatlarının tecellisi olduğu, her ne kadar Hak’tan ayrıymış gibi görünse de aslında Hakk’a doğru sonsuz bir dönüş içerisinde olduğu, dolayısıyla tek varlıktan kaynaklı çok sayıda varlığın esasen yokluğa mahkûm olduğu ve asıl varlığın Allah olduğu sonucuna varılmıştır. (shrink)
Argument is the very life-blood of philosophy and, hence, prima facie one might expect that distinctive phenomenon of the Jewish religious tradition, ‘holy argument’, to be of special interest to philosophers, particularly philosophers of religion. However, there is little to suggest that those engaged in the philosophical approach to religion are even aware that such a phenomenon as a piety of argument exists. But it does. In the philosophical field rational argument conducted according to the established rules of logic is (...) the fundamental tool in the pursuit of truth and understanding or for the clarification of problems, ideas and concepts; in Judaism, rational, legal argument pursued according to recognized principles and processes is the most highly commended path to encounter and engagement with God. Moreover, within this same religious tradition, ‘holy argument’ embraces not only argument about God, about His nature, His ways and His will, but also argument with God, putting God on trial and taking Him to task as One who is Himself bound and judged by that same Torah that Israel is obligated to obey. The high value placed upon study and the exercise of the intellect in the Jewish tradition is well known; it is not only a mitzvah and an act of worship but a form of imitatio Dei, for God Himself engages in the study of Torah. But the mode of study in Judaism and the form in which the intellect is exercised is characteristically that of argument and debate, the quintessential activity of philosophy and philosophers. (shrink)
Kavramlar doğru anlamlandırılmadığı takdirde meselelerin anlaşılması noktasında yanlış sonuçlara varmanın kaçınılmaz olduğu bir hakikattir. Fıtrat kavramı bu manada insanın neliği bağlamında başat kavram olarak her daim farklı değerlendirmelere konu olmuştur. İnsanın, gerek kendisini var eden Allah ile olan ilişkisi gerekse hemcinsleriyle ve içerisinde yaşadığı âlemle ilişkisi çerçevesinde bu kavramın anlam alanının tespiti yine ait olduğu dünya üzerinden yapıldığı zaman konu hakkında doğru sonuçların elde edilmesine imkân tanıyacaktır. Kur’ân ve hadislerde yerini bulan fıtrat kavramının anlam alanına yönelik çalışmaların bu alanlarda derinlemesine (...) tahlili noktasında söz konusu metinleri, kendi iç bütünlükleri ve birbirleriyle olan ilişkileri bağlamında meseleyi ele alması, en sağlıklı yol olacaktır. Bu çalışmada kavramın önce sözlük anlamı, türevleri üzerinden ele alınmış daha sonra Kur’ân ve hadislerde geçtiği durumları, belirtilen usûl üzerinden değerlendirmeye tâbi tutulmuştur. Sonuç olarak luğavî anlamı da dikkate alınarak fıtrat kavramı ile Kur’ân’da insanın Allah’la ilişkisine, hadislerde ise insanın doğasındaki sâfiyete ve insanlarla olan ilişkisinde dikkat gerektiren yönüne vurgu yapıldığı ortaya konulmaya çalışılmıştır. (shrink)