Abstract
Zamanda özdeşlik problemi felsefe tarihinin en önemli ve temel problemlerinden birisidir. Fakat bu özdeşlik problemi sadece fiziksel nesnelerde değil, bilincin özdeşliğinde de kendisini gösterir. Bilincin özdeşliği problemi onun salt bir tanımlama mı yoksa kendi içinde bir varlık olarak ontolojik bir statüsü olup olmadığı mı sorusuyla ilgilidir. Bu makalede demet teorisi gibi önde gelen bilinç teorilerinin bilincin geçişi veya bölünmüş zihin gibi temel problemlerin çözümünün açıklanmasında yetersiz olduklarını zaman felsefesinin bir kuramı olan dört-boyutçuluğun özdeşliğin geçişi konusundaki çözümlere yönelik yaklaşımını uyarlayarak savunacağım. Bu amaçla Theseus’un gemisi ve Chisholm’un kahve kupası gibi felsefenin bilinen örneklerini verecek ve aynı örnekleri bilincin geçişine uygulayacağım. Bu örneklerden hareket ederek, B-serisi yargılamalarıyla (özellikle Ezelicilikle) ışınlanma paradoksunun çözümünü öne süreceğim. Bilinç benzeri nesnelerden kastın, bilincin var olmasını sağlayan bir zamansal ilişki mi yoksa bu ilişkilerden soyut bir ontolojik statü mü olduğu sorununa da değineceğim. Eğer bilinç ve nesneler arasındaki bu ilişki ortaya konulursa Parfit ve diğer filozofların ortaya koyduğu benzeri sorunların çözülebileceğini düşünüyorum. Bunu yaparak bilincin diğer tüm uzay zaman nesneleri gibi mereolojik (parça bütün ilişkisi bağlamında) bir özü olduğunu ileri süreceğim. Bu sebeple de demet teorisini ve Parfit’in çözümünü, Sider’ın Perry ve Prior’a karşı argümanlarından analojiyle reddedeceğim. Bu sayede argümanımı özdeşliğin analitik metafizik konumu lehine güçlendireceğim.