Abstract
Ortaçağ İslam Dünyasında yöneten ve yönetilenler arasındaki bağı âlimler sağlamaktaydı. Sultan ve emirin halka adaletle muamele etmesini, Kuran-ı Kerim ve Sünnet-i Şerife göre yaşamasını ve toplumsal hayatı düzenlemesine yardımcı olurdu. Zaman içerisinde yöneticilerde görülen kusurların ortaya konulmasına yönelik çözüm önerileri sunan âlimler, eserler kaleme almaya başlamış ve bu eserlere siyasetname ve nasihatname denilmeye başlanmıştır. Bu eserlerden bazıları gayet hacimli olup sultana arz edilmekteydiler. Bazısı ise risale şeklinde ve daha kısa yazılarak toplumun huzurunu bozan veya toplumda çok acil çözülmesi gereken unsurları ihtiva etmekteydi. Selçukluların XI. Yüzyıldan itibaren İslam Dünyasına geniş bir hâkimiyet sahası oluşturmaları üzerine siyasetname telifi artmıştı. XIII. Yüzyıl hadis âlimlerinden Ziyâeddin el-Makdîsî’nin yaşadığı Eyyubiler Dönemine kadar bu eser yazım türü yaygınlık kazanmıştır. El-Makdisî, Dimaşk Eyyubî meliki el-Melikü’l-Eşref Musâ’nın düşkün bir hayat sürmesi üzerine özellikle toplumda bozulmalar meydana gelmesi ve devlet yönetiminde zaafa düşülmesi gibi sebeplerle bir nasihatname yazmış ve halkın üzerindeki olumsuz etkileri azaltmayı gaye edinmiştir. Nasihatname sultanın konumuna uygun, yumuşak bir dille ve nazik bir üslupla kaleme alınmış olup eserde ayet ve sahih hadislere yer verilmiştir.