Abstract
Bergson, kişinin kendisi, yani kendi içsel varoluşu için yaşadığından daha çok kendisine dışsal olan, toplumsal bir yaşam sürdüğünü ileri sürmektedir. Bu demektir ki, hemen hemen her zaman, bireysel varoluşumuz, dışsal ve sosyal yaşamımız tarafından etki altına alınmaktadır. Bu şekilde sürdürülen yaşamın zorunlu bir sonucu olarak, kişinin özgürlükten uzaklaştığı veya özgür kararlar verebildiği durumların azaldığı gerçeği ortaya çıkmaktadır. Oysaki Bergson, özgürlüğün biz bireyler için, ilkesel olarak, tamamen mümkün olduğunu müjdelemektedir. Bu tam özgürlük durumuna kendimizi taşıyabilmemiz için öncelikle yapmamız gereken şey, kendimizi dışsal, yani mekânsal olandan koparıp, kendi içsel varoluşumuza, özümüze, yani, “gerçek zaman”a geri dönmektir. Bu yazının ana temasını ilk olarak bu “gerçek zaman”a ve dolayısıyla sahici kendiliğimize [genuine self] dönüş çabası oluşturacaktır. Daha sonra, sahici kendiliğin, özgürlüğü nasıl olanaklı kıldığı gösterilecektir. Bu yapılırken, ortaya çıkan dışsal direnç kavramı ele alınacak ve sahici kendiliğin bu direnci nasıl aştığı açıkça gösterilecektir.