Abstract
Foucault’un ahlak anlayışı gençliğinde Fransa’da hakim olan politik ve entelektüel yapıyla yakından ilintilidir. Foucault’nun çalışmaları genel olarak düşünme tarihi olarak değerlendirilebilir. Foucault çağdaş kültürün temelini oluşturan ussallığın tarihsel temelleri karşısında günümüzde nasıl bir konumda olduğumuzu incelemeyi hedefler. Böylece Foucault Avrupa kültürünün düşünsel, ekonomik, siyasal bir tarihini kapsayacak şekilde modern felsefenin eleştirisini yapar. Foucault’ un eleştirel tarihsel çözümlemesinin özünü Descartes’dan beri felsefeye hakim olan kurucu özne fikrinin reddedilmesi oluşturur. Foucault’nun çalışması Aydınlanmanın, insani değer ve hakların evrensel ilkelerinin ve akla inancının yalın bir reddi olarak duran Nietzsche’nin çalışmasına dayanır. Foucault da kendisini Nietzsche’ci bir düşünür olarak kabul eder ve Nietzsche’nin genealojik yöntemini, güç anlayışını ve onun etik yaşamın kendiliğin bir estetiği ile ilgili olduğuna dair görüşlerini benimser. Nietzsche’de Foucault’nun öznellik anlayışının ve onun dille olan ilişkisinin kaynaklarını buluruz. Foucault herkes için geçerli olabilecek kuralcı bir etik geliştirmekten ziyade, kendi kişisel özgürlük ve düşünce gelişiminden kaynaklanan kendine özgü bir tarz geliştirmek peşindedir. Foucault için etik kendiliğin kendisiyle ilişkinin incelenmesidir. Foucault, etiği ahlaksallığın kendiliğin kendisi ile ilişkisini konu edinen kısmı olarak kabul eder. Foucault, ahlak anlayışında ahlak yasasını, yani ahlak felsefesini ne de bireylerin gerçek davranışının önemini inkar etmemiştir. Ancak Foucault’nun önemle vurguladığı husus eylemlerinin ahlaksal öznesi olarak bireyin kendi kendisini kurma, yani kendiliğini geliştirme tarzıdır. Bu bağlamda, Foucault’nun ahlak anlayışı kendilik teknolojileri ve iktidar güçleri arasındaki ilişkinin çözümlenmesi üzerine dayanır.